Elizabeth Gaskell – Eşler ve Kızlar

Çocukluğun eski, sıkıcı işleriyle başlayalım. Ülkenin birinde bir eyalet vardı ve o eyalette bir şehir vardı ve o şehirde bir ev vardı ve o evde bir oda vardı ve o odada bir yatak vardı ve o yatakta küçük bir kız yatıyordu; tamamen uyanıktı ve kalkmaya can atıyordu ama yan odadaki görünmeyen güçtenbir saat gibi kendi […]

Elisabeth M. Dodge – Gümüş Patenler

Çok zaman önce Hollanda’da soğuk bir eylül sabahı, yoksul giyimli iki çocuk donmuş bir kanalın kıyısına çömelmişlerdi. Güneş henüz doğmamıştı. Ama ufuktaki kurşuni duman yavaş yavaş aralanıyor, doğan günün aleviyle giderek aydınlanıyordu. Çalışkan Hollandalılar sevinçle yeni doğan güne kendilerini hazırlıyorlardı. Dolu sepetlerini başlarının üzerinde taşıyan köylü kadınları kanalın ayna gibi parıldayan yüzeyinden hafif adımlarla, kayarcasına […]

Elio Vittorini – Sicilya Konuşmaları

O kış, öfke nöbetlerinin pençesine yakalanmıştım. Burada onları anlatmaya kalkışacak değilim, çünkü asıl anlatmak istediğim şey bunlar değil. Ama bu nöbetlerin pek öyle kahramanca bir yanı olmayan, soyut, gerçeklikleri bile tartışılabilir duygular olduğunu söylemem gerek. Yok olup gitmekte olan insanlıkla ilgili bir çeşit öfkelenmeydi bu. Uzun süredir bu nöbetler yakamı bırakmıyordu, bu yüzden umutsuzluk içindeydim. […]

Elias Lönnrot – Kalevala (Fin Destanı) Cilt 2

Kalevala, Fin Halkı’nın Destanıdır. Yüz yıldan daha önceki zaman içinde — Destanın ilk yayınlanma tarihi 1835 dir — bir köy terzisinin oğlu ve mesleği doktorluk olan Elias Lönnrot, tesbit ettiği notlarına dayanarak, büyük değer taşıyan bir yurt hizmetini yerine getirdi. Asıl görevi doktorluğunu bir kenara bırakıp, yıllarca bir köyden bir başka köye faşındı ve oralarda, […]

Elias Lönnrot – Kalevala (Fin Destanı) Cilt 1

Elinizdeki Kalevala, Finlandiya Edebiyat Cemiyeti’nin 1940 tarihinde, yirminci baskı olarak, yayınladığı ve Elias Lönnrot’un bir önsözünü ihtiva eden Fince aslından çevrilmiştir. Kalevala, bir Destan olduğuna göre, tercemesinde, mümkün olduğu kadar, metne sadakat gerektiği göz önünde tutulmuştur. Kalevala’nın yabancı dillere çevrilmesinde, çoğunlukla (nesir) yolu tercih edilmekte ve özetlemeye gidilmektedir; Finlandiya okullarında yapılan olağan öğretimde de bu […]

Elias Canetti – Kurtarılmış Dil, Bir Gençliğin Öyküsü

En eski anım, kırmızıya bulanmıştır. Bir hizmetçinin kollarında bir kapıdan çıkıyorum, önümdeki döşeme ^kırmızı; solda, aşağı inen merdiven var, o da kırmızı. Karşımızda, aynı yükseklikte, bir kapı açılıyor ve gülümseyen bir adam çıkıyor, dostça bir tavır içinde bana doğru yürüyor. Doğru yanıma geliyor, duruyor ve diyor ki: “Dilini göster bakayım.” Dilimi çıkarıyorum. Cebine uzanıyor, bir […]

Elias Canetti – Kulaktaki Meşale

Daha önceki yaşamımın değişen mekânlarını direnç göstermeksizin kabullendim. Bir çocuk olarak çok güçlü ve karşıtlıklarla dolu etkilerle karşı karşıya bırakıldığıma hiçbir zaman hayıϐlanmadım. Başlangıçta ne kadar garip görünürse görünsün, her yeni mekân, üzerimde bıraktığı kendine özgü etkilerle, önceden kestirilmesi olanaksız pürüzleriyle beni fethetti, kendisini kabul ettirdi. Yalnızca tek bir şey içime oturdu: Zürih’ten ayrılma üzüntümü […]

Elias Canetti – Körleşme

— BURADA ne yapıyorsun çocuğum? — Hiç. — Öyleyse burda neden duruyorsun? — Hiç öyle duruyorum. — Okuma yazma biliyor musun? — Elbette. — Kaç yaşındasın bakayım? — Dokuzumu geçtim. — Çikolata mı, yoksa bir kitap mı, hangisini istersin? — Kitap. — Sahi mi? Aferin oğlum. Demek kitap sevdiğin için burada duruyorsun! — Evet. — […]

Elias Canetti – Kitle ve İktidar

İnsanı, bilinmeyenin dokunuşundan daha çok korkutan hiçbir şey yoktur. İnsan kendisine değen şeyi görmek ve tanımak, hiç değilse sınıflandırmak ister. Yabancı herhangi bir şeyle fiziksel temastan her zaman kaçınma eğilimindedir. Karanlıkta beklenmedik bir dokunuşun sebep olduğu korku, paniğe kadar varabilir. Üzerine giydikleri bile yeterli bir güvenlik duygusu vermez; giysileri yutmak ve kurbanın çıplak, yumuşak, savunmasız […]

Elias Canetti – Gözlerin Oyunu

O sıralardaki başlığıyla Kant Yan ıyor, beni perişan etmişti. Kitapları yaktığım için kendimi bağışlayamıyordum. Sanıyorum (daha sonra Kien olan) Kant’a da artık acımıyordum. Kitabı yazarken ona öylesine acımasızca davranmıştım ki, ona karşı duyduğum acımayı bastırmak, Kant’ın yaşamına son verme düşüncesinin bende uyandırdığı rahatlamayı, kurtulma duygusunu gizlemek için çok büyük bir çaba harcamak durumunda kaldım. Ama […]

Elfriede Jelinek – Piyanist

Piyano öğretmeni Erika Kohut, annesiyle birlikte yaşadığı eve kasırga gibi daldı. Erika bazen olağanüstü hızlı hareket ettiği için annesi kızma “kasırgam” derdi. O günkü niyeti annesine görünmemek olan Erika, otuzlu yaşlarının sonlarını süren bir kadındı. Annesi ise neredeyse onun büyükannesi olacak yaştaydı. Erika, zorlu yılların ardından dünyaya gelmiş, babası ise sırasını hemen Erika’ya devrederek sahneden […]

Mihail Solohov – Ve Durgun Akardı Don 4

Yukarı Don Kazaklarının ayaklanması hatırı sayılır Kızıl Kuvvetlerinin Güney Cephesinden çekilmesine yol açarak; Don Ordusuna, Novoçerkask’ı koruyan kuvvetlerini yeniden toparlayıp en güvenilir ve en denenmiş alaylarından (özellikle aşağı Don Kazaklarıyla Kalmuklardan) kurulu yaman bir vurucu kuvveti Kamenskaya ve Ust-Belokalitvenskaya bölgelerinde yığma fırsatını verdi. Vurucu kuvvetin görevi, gün ki, Anikuşka onunla aynı sığınakta yatmaya dünyada razı […]

Mihail Solohov – Ve Durgun Akardı Don 3

1918 Nisanında Don ilinde büyük bir yarılma görüldü. Kuzey nahiyelerinin cepheden dönen Kazakları –Koper, Ust-Medveditskaya, yukarı Don ırmaklarının suladığı kıyıların Kazakları– geri çekilen Kızıl Partizan birliklerine katıldılar, aşağı nahiyelerin Kazakları ardlarından bastırıp onları il hudutlarına doğru sürdü Miron kızıl sakalına doğru gülümseyerek, kiraz dalından kamçısıyla oynamaya daldı. Kuşkuları yatışmış olacaktı. Konuyu değiştirdi: “Ne diyorsun, nasıl […]

Mihail Solohov – Ve Durgun Akardı Don 2

Ekim. Gece. Yağmur ve rüzgâr. Ormanlık arazi. Akçaağaçlarla kaplı bir bataklığın kıyısında siperler. İlerde dikenli tel örgüler. Siperlerin içinde dondurucu sulu kar. Bir gözetleme noktasının sacı ıslak, hafiften parlıyor. Sığınaklarda tek tük ışıklar. Subay sığınaklarından birinin girişinde tıknaz bir subay, ıslak parmakları kaput bağları üstünde kaya kaya bir saniye durdu. Alelacele bağları çözdü, yakasından suları […]

Mihail Solohov – Ve Durgun Akardı Don 1

Melekof çiftliği Tatarsk köyünün ta sonundaydı. Ağılın kapısı kuzeyde Don’a açılırdı. Yosun kaplı kireçli yamaçlar arasında yirmi metre kadar aşağıya uzanan sarp bayırı indin mi kıyıya varırdın. İnci gibi ışıldayan midye kabukları, kurşunî çakıltaşlarıyla kırık kırpık kıyı derken, bir de bakardın, Don’un çelik mavisi kıpırtılı yüzey “Ne gördü o karıda bilmem ki, dostlar! Kadın demeye […]

Mihail Bulgakov – Usta ile Margarita

Kader, Mihail Afanasyeviç Bulgakov’la ilgili kâğıtlarımın, mektupların, yazıların, notlarımın kaybolmasını istedi. Oysa bunlardan bir kitap doğacaktı. Hastalığın ölüme mahkûm ettiği Bulgakov’un hayatının son günlerinde topladığım biyografik bilgilerin yardımıyla, bu romana, yayımlanırken bir önsöz yazacaktım. Hem şakalaşıyor, hem not alıyorduk. Notlar, Bulgakov’un hayatının en az bilinen bölümüyle ilgiliydi. “Gençliğimde çok çekingendim,” diyordu. “Hayatımın sonuna kadar da […]