ONLARCA YIL SÜREYLE KÖTÜ YÖNETİLDİKTEN ve bile bile ihmal edildikten sonra, The Ford Counîy Times 1970’te iflas etti. Gazetenin sahibi ve yayıncısı Bayan Emma Caudle doksan üç yaşındaydı ve Tupelo’da bir bakım evinde bir yatağa bağlıydı. Yaşlı kadının editör olan oğlu VVilson Caudle yetmişli yaşlarmdaydı ve kafasında da Birinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir plaka vardı. […]
Kategori: Genel
John Grisham – Pelikan Dosyasi
Abraham Rosenberg kendini böyle karışıklık yaratacak biri olarak görmüyordu, ama aşağıda gördüklerinin çoğunun suçlusu olarak görülebileceğini de biliyordu. Bunun bir zararı yoktu. Doksan bir yaşındaydı, felçliydi, tekerlekli bir koltuğa ve oksijen tüpüne bağlıydı. Rosenberg kendisini az daha öldürecek olan ikinci beyin kanamasını yedi yıl önce geçirmesine karşın hâlâ yaşıyordu ve burnunda tüpler olduğu halde diğer […]
John Grisham – Ortak
Onu, hâlâ “sınır” olarak bilinen bir bölgede, Paraguay sınırındaki küçük şirin bir Brezilya kasabası olan, Ponta Porâ’da buldular. Onu, ortasında ağaçların sıralandığı, çıplak ayaklı çocukların sıcak kaldırımında top oynadığı geniş bir cadde olan Rua Tiraden-tes’te panjurlu, tuğla bir evde buldular. Saklanıp evi gözetledikleri sekiz gün boyunca eve garip saatlerde girip çıkan bir hizmetçi vardı ama, […]
John Grisham – Musteri
ON BlR YAŞINDAKİ MARK sigaraya başlayalı iki yıl olmuştu ama tiryaki olmamaya dikkat ettiği halde, bırakmak için de hiçbir çaba göstermiyordu. Her zaman için babasının içtiği Kools markasını yeğlese de, annesinin günde iki paket tükettiği Virginia Slims sigarasından haftada ortalama on-on iki tane aşırarak idare ediyordu şimdilik. Annesi binlerce sorunla başa çıkmaya çalışan bir kadındı […]
John Grisham – Masum Adam
GÜNEYDOĞU OKLAHOMA’nın alçak tepeleri hafifçe dalgalanarak Norman’da n Arkansas’a kadar uzanır. Bir zamanla r altında geniş petrol yatakları olduğuna dair pek bir ipucu yoktur. Arazide şurada burad a yıpranmış ekipmanlar a rastlanır. Hâlâ işe yarayanları, gelip geçenlere bunc a uğraşa değer mi dedirtircesine, her seferinde ancak birkaç galon petrol pompalayara k ağır hareketlerle çalışır durur. […]
John Grisham – Kardesler
MAHKEME SOYTARISI, her hafta yapılan mahkeme oturumu için eski ve iyice solmuş kestane rengi pij amasıyla, çorapsız ayaklarına eflatun rengi, havlu kumaştan yapılmış banyo terliklerini giymişti, bunlar onun standart kıyafetiydi. Burada pijamalarıyla dolaşan adam sadece o değildi kuşkusuz, ama ondan başka hiç kimse de eflatun rengi terlik giymeye cesaret edemezdi. Adamın adı T. Karl’dı ve […]
John Grisham – Boyali Ev
TEPE HALKI ve Meksikalılar aynı günde geldiler. 1952 Eylülü başlarında bir Çarşamba günüydü. Daha üç hafta vardı ama Cardinal’ler Dodgers’ların beş oyun gerisindeydi ve sezon umutsuz görünüyordu. Bununla beraber pamuklar babamın beline geliyor, benim başımı aşıyordu ve akşam yemeğinden önce babamla dedemin pek duymadığımız sözleri birbirlerine fısıldadıkları işitiliyordu. “İyi ürün” olacaktı. Onlar, sadece hava durumu […]
John Gribbin – Schrödinger’in Yavru Kedileri – Gerçekliğin Peşinde
On yıl önce yayımlanan kitabımda kuantum kuramının tarihsel gelişimini yazarken, başka bir kitapta tekrar kuantum gizemleri temasına döneceğim aklımın ucundan bile geçmemişti. Schrödinger’in Kedisinin Peşinde’yi yazarken kuantum fiziğinin atomaltı dünyasının ne kadar garip ve gizemli olduğunu, tuhaf deney sonuçlarının sağduyuyla örtüşmeyen kuramları yaratması ve bunların da başka deneylerle doğrulanması sonucu oluşan ve fizikçileri böylesi tuhaf […]
John Godolphin Bennett – Tanik, Bir Arayisin Hikayesi
Tanık ilk defa 1962 senesinde basıldı, iki yeni bölüm eklenerek hazırlanan genişletilmiş basımıysa, yazarının ölümünden az önce, 1974 senesinde yapıldı. O günden bu yana kitap, sonuncusu 1997 senesinde olmak üzere iki baskı daha yaptı. Pek çok öngörü sahibi insanda olduğu gibi, J.G. Bennett’in mesajı, hayatta olduğu dönemden ziyade bugün daha hayati bir önem taşıyor belki […]
John Fowles – Yaratik
Maggot (kurtçuk) sözcüğü kanatlı bir yaratığın larva evresini ifade eder; bu satırların yazarı yazılı bir metnin de en azından bu anlama geleceğini umut etmektedir. Ancak sözcüğün bugün kullanımdan düşmüş olan daha eski bir anlamı daha vardır; sözcük gelip geçici ani heves ya da tuhaflık anlamına da gelmektedir. Sözcüğün kapsamı on yedinci yüzyılın sonlarıyla on sekizinci […]
John Fowles – Fransiz Tegmenin Kadini
Lyme Körfezi’nde -Lyme Körfezi İngiltere’nin güney batıya uzanan bacağının altındaki en büyük gediktir- en sert rüzgâr, doğu rüzgârıdır; 1867 Mart’ının sonlarında, havanın böyle sert olduğu bir sabah, körfeze adını veren küçük ama tarihi Lyme Regis rıhtımında yürüyüşe çıkan çifti gören meraklı biri, onlar hakkında bir sürü isabetli tahminde bulunabilirdi. Cobb mendireği en az yedi yüz […]
John Flanagan – Gölgelerin efendisi 8 – Clonmel’in Kralları
Ö teki atla binicisinin varlığını ilk fark eden, elbette Çekici olmuştu. Hayvanın kulakları dikildi ve Will, küçük midillisi hafifçe homurdandığından, fıçıyı andıran vücudunun titremeye başladığını hissetti. Bu bir uyarı işareti olmadığı için gelen her kimse, Çekici onu tanıyor olmalıydı. Will öne doğru eğilerek hayvanın tüylü yelesini okşadı. “Aferin oğlum,” dedi usulca. “Göster bakalım, neredeler?” Will […]
John Flanagan – Gölgelerin efendisi 7 – Fidye
Gece yarım ayın yarattığı ışık ve gölgelerin bir parçası ha line gelen davetsiz misafir, hafif esintiyle kımıldayan ağaç ve bulutlara karışmıştı sanki. Nöbet noktası, devasa şatoyu çevreleyen surların ötesindeki dış kordonda, güneydoğudaki kulenin yakınlarındaydı. Nöbetçinin arkasında kalan hendekteki su, rüzgârla hafifçe dalgalanıyor ve yıldızların karanlık suyun üstüne binlerce ışık noktacığı halinde yansımasına neden oluyordu. Nöbetçinin […]
John Flanagan – Gölgelerin efendisi 6 – Kuşatma Altında
Gundar Hardstriker*, elinde tuttuğu ince, uzun ve tütsülen – S miş kaba et parçasını kederli bir ifadeyle ısırdı. Ağaçların arasına kurulu kaba barınakların altına sığışan tayfaları, sessizce aralarında konuşup yemek yiyor ve buz gibi hava karşısında alabildikleri tek önlem olan küçük, dumanı tüten ateşlerin etrafına dizilerek ısınmaya çalışıyorlardı. Kıyıya yakın kesimlerde kar, genellikle gün ortasında […]
John Flanagan – Gölgelerin efendisi 5 – Kuzeydeki Büyücü
B iliyordu ki kuzeyde, kışın ilk rüzgârları yağmuru önlerine katıp denizi kabartıyor, azgın dalgaların kıyıları dövmesine neden oluyordu. Dalgalar kıyılara vurdukça, beyaz köpükleri havaya fışkırıyordu. Burada, yani Krallığın güneydoğu ucunda, kışın yaklaştığı, atların ağzından çıkan buhardan anlaşılıyordu yalnızca. Gökyüzü, insanın içine işleyecek kadar duru bir mavilikteydi ve güneşin ılıklığını omuzlarında hissediyordu. Atının sırtında az kalsın […]
John Flanagan – Gölgelerin efendisi 4 – Skadiyayi Kurtarmak
W ill’i huzurlu, derin uykusundan uyandıran, ardı arkası kesilmeyen o tekdüze ses olmuştu. Sesi ilk olarak ne zaman duymaya başladığını bilmiyordu. Uykusu sırasında sinsice zihnine giriyor ve bilinçaltında gitgi de şiddetleniyor gibiydi; ta ki uyanıp nereden geldiğini merak edinceye dek. Tıp… tıp…tıp… tıp… Sesi hâlâ duyuyordu ama artık uyanık olduğundan, küçük kulübedeki diğer sesleri de […]