Kategori: Aşk

İvan Sergeyeviç Turgenyev – İlk Aşk

Misafirler dağılalı çok olmuştu. Saat yarımı çaldı. Odada ev sahibi ile Sergey Nikolayeviç bir de Vladimir Petroviç kaldı. Ev sahibi zile basarak gelen uşaklara sofrayı kaldırmasını söyledi. Sonra koltuğuna iyice yerleşerek cigarasını yaktı. — Söz sözdür, dedi. Hepimiz ilk aşkımızın hikâyesini anlatacaktık. Hadi sizden başlıyalım bari Sergey Nikolayeviç . Sarışın, toparlak, yumuk yüzlü Sergey Nikolayeviç […]

Ian McEwan – Yabancı Kucak

öğleden sonraları, otelin koyu yeşil panjurlarının ötesindeki kent bütünüyle kıpırdanmaya başladığında, Colin ve Mary, çelik aletlerin demir mavnalara küçük vuruşlarının çıkardığı sesle uyanıyorlardı. Tekneler, otelin önündeki dubalar üstüne kurulmuş rıhtıma bağlıydılar. Sabahları, bu paslanmış, iç akşamları sökülmüş kaba saba mavnalar, görünürde hiçbir yükleri ya da hareket etmelerini sağlayacak herhangi bir mekanizmaları olmamasına karşın bir yerlere […]

Ian McEwan – Beton Bahçe

Babamı ben öldürmedim, ama işini kolaylaştırdığımı hissettim zaman zaman. Kendi ϐiziksel gelişimimde bir dönüm noktasıyla aynı zamana rastlaması dışında, babamın ölümü sonradan olanların yanında önemsizdi. Odžlümünden sonraki hafta kız kardeşlerimle babam hakkında konuştuk; ambulansçılar onu kıpkırmızı bir battaniyeye sarıp götürdüklerinde Sue ağladı tabii. Sarımsı elleri ve yüzüolan, çelimsiz, sinirli ve takıntılı bir adamdı babamız. Burada […]

Hüsnü Aksoy – Düşün Ve Aşkın Gizemi

Sevgili dostum Fatmagül Berktay, bu denemenin genel bir değerlendirmesini yaparken, eleşƟrinin keskin ucunu denemenin içeriğini oluşturan düşün yaraƨcı, aşkın özgürleşƟrici yanlarına değil, bu temaların içinde oluştuğu, dönüştürülüp yeni biçimlerde sunulduğu söylemin ideolojik yanına yöneltiyordu. Berktay, dile ilişkin bazı olumsuzlukların giderilmesinin yanı sıra, içeriğinin kimi olumsuz yanlarını da ortadan kaldıran bu eleşƟrisinin bir yerinde, şu yargıyı […]

Hüseyin Nihal Atsız – Ruh Adam

KAMLANÇU ülkesine bahar gelip de kuşlar ötüşmeye başlayınca, ağaçlarda ve yerlerde çiçekler açınca Yüzbaşı Burkay yine o büyük çam ağacının yanına geldi. Parlak bakışlı, ay yüzlü kızı orada g bakışla onun aklını başından aldı. Yüreğini derde saldı. İçine od düştü. Yeryüzü gözüne karanlık oldu. Kıza şöyle dedi: «Beni niçin üzüyorsun? Gözlerini süzüyorsun. Kirpiklerin paralıyor. Bakışların […]

Honoré de Balzac – Vadideki Zambak

Dünya romanının büyük adlarından biri olan Balzac’ın ailesinin kökleri Tarn eyaletinin kuzeyine kadar ulaşır. Sonradan Balzac adını alan Balssa ailesi oldukça kalabalıktır.. Balssa, Oc dilinde “yüksek kaya” anlamına gelmektedir. Bir köylü ailesinden çıkmış olan babası asalet unvanı “de”yi adının başına’ kendi eklemiştir. Oğlu da bunu ömrü boyunca kullanmıştır. 1746’da doğan babası Bernard Francois Balssa, ailesinin […]

Honoré de Balzac – Vadideki Zambak (Can Yayınları)

Daha yumuşacık olan kökleri ana toprakta sert taşlardan başka bir şeyle karşılaşmayan, ilk yaprakları kindar ellerde parçalanan, çiçekleri açar açmaz donan ruhların sessizce çektiği sıkıntıların tablosunu, en dokunaklı ağıdını gözyaşlarıyla beslenmiş hangi yetenek verecek bize? Dudakları acı bir meme emen, gülümsemeleri sert bir bakışın korkunç ateşiyle bastırılan çocuğun acılarını bize hangi ozan söyleyecek? Çevrelerine duyarlıklarının […]

Honoré de Balzac – Top Oynayan Kedi Mağazası

Bir zamanlar, Saint-Denis caddesinin ortalarında, hemen hemen Petit-Lion sokağıyla birleştiği yerde, bir ev vardı; hani şu benzetme yoluylatarihçilere eski Paris’i göz önünde canlandırmak olanağını veren değerli evlerden biri. Bu yıkıntı evin insanı korkutan duvarları, hiyerogliflerle alaca bulaca bir duruma sokulmuştu sanki. Birbirine koşut çatlaklarla, sıvanın üstünde bir yandan öbür yana, bir köşeden öteki köşeye uzatılmış […]

Honore de Balzac – Seraphita

Bir haritada Norveç kıyılarını gören hangi hayal gücü, bu fantastik girintiler ve çıkıntılar ve Kuzey Denizi dalgalarının durmak dinlenmek bilmeyen böğürtüsü altında uzanan bu uçsuz bucaksız granit dantel ϐisto karşısında hayranlıktan şaşkınlığa düşmez? Bu kumsuz çakılsız kıyıların, bu irili ufaklı haliç, koy ve körfez kalabalığının, hiçbiri diğerine benzemeyen ve hepsi de yol iz tanımaz uçurumlardan […]

Honoré de Balzac – Evde Kalmış Kız

Birçok insan kimi Fransa illerinde şöyle ya da böyle, Şövalye de Valois’lara rastlamış olabilir, çünkü bunlardan biri Normandiya’da yaşıyor, bir başkası Bourges’da bulunuyor, bir üçüncüsü 1816’da Alençon kentinde mutluluk içinde yaşamını sürdürüyordu; belki Güney’in de böyle bir şövalyesi vardı. Ancak bu kalabalık Valois ailesini sayıp dökmenin burada bir önemi yok. XIV. Louis nasıl Bourbon ailesindense, […]

Honoré de Balzac – Eugenie Grandet

Balzac, yirmi yaşındayken, Paris’te bir tavan arasında günde iki frankla yarı aç iki yıl yaşadı. Bu durumda annesi babası onun bir edebiyatçı olabileceğini kanıtladığını düşündüler. Aksi halde onu bu çılgın düşünden kurtarıp avukatlık mesleğine yönelteceklerdi. O sıralarda Balzac’in bütün umutlarını ve düşüncelerini klasik bir trajedi olan Cromwel özerine yoğunlaştırmıştı. Gelecek kuşaklar, yapıt üzerinde Balzac’ın kayınbiraderinin […]

Holly Bourne – Sen Benim Diğer Yarımsın

Güneşin doğuşuyla diğer günlerden farksız bir gün başlamıştı yine. Sanırım ne zaman birinin başına olağanüstü bir durum gelecek olsa o gün, hep huzursuzca uyanmakla başlar. Bu ister bir ölüm kalım tecrübesi olsun ister ömrünüzün geri kalanını geçirmek istediğiniz insanla tanışmanız… Hepsi güneşin doğuşu, saatinizin alarmının çalışı ve o huzursuzlukla yorganın altından çıkışınızla başlar. Ne sıkıcı. […]

Ayfer Tunç – Yeşil Peri Gecesi

“Benim artık yaşlı bir adam olduğumun farkında mısın? Defterlerimi kapattım, hesaplarımı gördüm, yavaş yavaş yeryüzünden topuklamanın zamanı geldi,” dedi. “Gel birlikte topuklayalım. Ben de çürümekten usandım,” dedim. “Yapma, sen hâlâ gençsin,” dedi. “Sen? Daha yarım asır geçirdin bu batasıca dünyada.” Güldü. “Daha fazla.” Gökyüzünü kucaklayan geniş pencerenin önündeki koltuğa oturdu. Arkada İstanbul’un bulutları, duman duman. […]

Henry James – Güvercinin Kanatları

Kate Croy babasının gelmesini bekliyor, ama babası vicdansızca bekletiyordu onu; ara sıra şöminenin üstündeki aynada gördüğü yüzü, kendisini babasını görmeden gitme noktasına getiren öfkenin etkisiyle bembeyazdı. Ne var ki, o noktaya geldiğinde gitmedi, kaldı; yer değiştirdi, eski püskü kanepeden kalkıp, daha ilk oturduğu anda –denemişti– kaygan ve yapışkan bir his uyandıran, parlak bir kumaşla kaplı […]

Hasan Öztoprak – İmkansız Aşk

Bu hesapsız buluşma İstanbul’u da sarsan büyük depremden yirmi bir gün sonraydı. Son büyük kavgamızı depremin hemen ertesi günü yapmıştık. Deprem gecesi Cihangir’deki teras katının yer yatağında uyuyorduk. Sarsıntıyla uyandık. Uzun ve yorucu bir sevişmenin sonrasında giysilerimizi giymeye üşendiğimizden çırılçıplaktık. Sarsıntı hâlâ sürüyordu ama tepemizdeki kiremitlerin takırtısı sarsıntıdan daha da ürkütücüydü. Donakalmıştık, yerimizden kalkamıyorduk. Neden […]

Haruki Murakami – Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında

4 ocak 1951 benim doğum günüm. Yirminci yüzyılın ikinci yarısının ilk senesinin ilk ayının ilk haftası. Annemle babam bana Hacime –Japonca’da “başlangıç” anlamında– ismini verdiklerine göre, kutlanacak bir şey olmalıydı. Üstelik yüzde yüzlük bir doğum artışı varken. Babam büyük bir borsa kuruluşunda çalışıyordu, annemse tipik bir ev kadınıydı. Savaş sırasında, babam daha öğrenciyken askere çağrılmış […]