Kategori: Dram

Carson McCullers – Altın Gözde Yansımalar

Barış döneminde bir ordugâh sıkıcı bir yerdir. Birtakım şeyler olur, ama bunlar hep tekrar tekrar olur. Bir üssün genel yerleşimi de başlı başına tekdüzeliğe katkıda bulunur -muazzam beton kışlalar, her biri tıpatıp öbürü gibi yapılmış dizi dizi düzenli subay evleri, spor salonu, şapel, golf sahası ve yüzme havuzları- hepsi de belli bir katı şablona göre […]

Cang Şianliyen – Erkeğin Yarısı Kadın

Çin gizemli bir ülke. Anlaşılması güç; yabancılar için olduğu gibi Çinliler için de tam bir bilmece. Onu böylesine çekici yapansa, işte bu anlaşılmazlığı. Bu kitap bilmecenin yanıtı için birkaç ipucu veriyor. Umarım her okur kendi yanıtını bulur. Erkeğin Yarısı Kadın, Çin’de 1985 yılında basıldı ve büyük bir tartışma başlattı. Çalışma ıslah kampındaki bir siyasal tutuklunun […]

Uğultulu Tepeler – Emily Bronte

Romantik Gerçekçi İngiliz bir romancı olan Emily Bronte, üç romancı kız kardeşin ortancalarıdır. Hayatları kadar, sanatları da benzerlik taşıyan kardeşlerin en öne çıkanı, Uğultulu Tepeler’in yazarı Emily Bronte’dir. Yazdığı bu tek roman, yoğun bir lirizmle örülü olmanın yanı sıra, biçimsel açıdan da, titiz çalışmanın, olayları sağlam temellere dayandırmanın az bulunur örneklerinden biridir. Acı bir intikam […]

Can Dündar – Kırmızı Bisiklet

Yedi yıl önce Kırmızı Bisiklet’e ilk önsözü yazdığımda, babayla evladı aynı zaman diliminde kucaklayabilmenin mutluluğundan söz etmiştim; biraz da bu geçici saadetin ne kadar sürebileceğini bilmemenin tedirginliğiyle… Az da değil, 16 yıl sürdü benimki… Kırmızı Bisiklet, 16 yıl boyunca üç kuşağı birlikte görebildi. Direksiyonu elden ele devredebildi. Hayatın bir hediyesi bu bana… Darısı herkesin başına… […]

Buket Uzuner – İki Yeşil Susamuru

Aslında kimsenin özel yaşamını sergilemek ya da teşhir etmek niyetinde değilim. Gerçekte buna hep karşıyımdır. Fakat prensipler bozulmak, yerine yenileri yaratılmak için vardır. Nilsu Baran beni uzun süre arayıp, sonunda bulduğunda, zaten burnunun dibinde yaşadığımı anlamıştı. Bana son derece düzenli ve özenli yazılmış, bir bilgisayar yazıcısından çıkmış, pırıl pırıl bir dosya getirdi. Adeta kendi kitabını, […]

Buket Uzuner – Balık İzlerinin Sesi

“Başlangıç diye bir şey yok. Herkes gibi, sıram gelince ben de doğdum. O zamandan beri de bir ait oluştur gidiyor.” Emile Ajar Beni seçtiklerinde yirmi bir yaşındaydım. Ülkemi temsil etmek için milyonlarca genç arasından seçilmek, kuşkusuz onur vericiydi. Biletimde gönderilmek üzere seçildiğim kuzey ülkesi başkentinin adı yazılıydı. Valizime de irice bir etiket yapıştırmışlardı: ‘Özel Burslu […]

Jane Austen – Northanger Manastırı

Catherine Morland’i çocukluğunda gören hiç kimse onun kahraman olmak için doğduğunu düşünmezdi. Hayattaki konumu, anne babasının tabiatı, kendi kişiliği ve mizacı, hepsi birden ona engeldi. Babası din adamıydı, önemsiz de yoksul da değildi, adı Richard olsa da gayet saygın bir adamdı… ve yakışıklılıkla uzaktan yakından alakası yoktu. Kayda değer bir kazancı, ayrıca iki kilise arazisinden […]

Jane Austen – Mansfield Park

Otuz yıl kadar önce Huntingtonlu Miss Maria Ward, yalnızca yedi bin sterlin ağırlığı olduğu halde başına talih kuşu konmasıyla Northampton Eyaleti’nden, Mansfield Park malikânesinin sahibi Sir Thomas Bertram’ı kendisine âşık etti ve böylece bir “baronet” karısı konumuna yükselerek görkemli bir konak ve bol gelir sahibi olmanın tüm nimetlerine kondu. Bütün Huntington bu “kısmet”in parlaklığının söylentisiyle […]

Jane Austen – İkna

Somersetshire’daki Kellynch Malikânesi’nin sahibi Sir Walter Elliot, hoşça vakit geçirmek istediğinde, eline Baronetage 1 ’dan başka kitap almazdı, bu kitapla boş zamanlarında oyalanır, sıkıntılı zamanlarında avunurdu, ilk verilenlerden geriye kalan sınırlı sayıdaki unvan belgesi üzerinde düşünüp taşınırken içinde hayranlık ve saygı hisleri uyanır, geçen yüzyılda yapılmış olan sayısız atamayı incelerken de ailevi meselelerin yol açtığı […]

Jane Austen – Gurur ve Önyargı

Elinizde tam iki yüz yıllık bir büyü tutuyorsunuz. Bu kadar eski olduğu halde bugün hala bu kadar popüler olan başka bir roman bilmiyorum. Gurur ve Önyargı’dan daha önce ya da daha sonra yazılmış ve ondan besbelli daha sarsıcı ya da yenilikçi olan ya da başlıbaşına simge haline gelmiş başka büyük klasikler var elbette, mesela Mobydick, […]

Jane Austen – Emma

Emma Woodhouse, güzel, zeki, varlıklı bir kızdı. Rahat bir evi, iyimser bir yaradılışı vardı. Böylece, dünyanın en büyük nimetlerine sahip sayılırdı; ömrünün şu ilk yirmi yılında pek az sıkıntı, üzüntü çekmişti. Sağlıklı, yumuşak huylu bir babanın iki kızının küçüğüydü. Ablasının evlenmesi üzerine, pek genç yaşta evin hanımı olup çıkmıştı. Küçük yaşta yitirdiği annesinin şefkatini ancak […]

Boris Vian – Pekin’de Sonbahar

Pekin’de Sonbahar, okuru tüm canlılığıyla “yaşayan” Paris’ten uçsuz bucaksız bir yokyere, Egzopotamya çölüne doğru bir yolculuğa sürükleyen ve çölde başlamış anlamsız bir demiryolu inşa projesinin ortasına birçok başkarakterle birlikte bırakıveren kurgusuyla, her seferinde daha da şiddetlenerek yeniden patlayan coşkulu bir kahkaha gibi edebiyat alanında beliriverdiğinde, edebiyat çevreleri ve eleştirmenler bunun sürekli oluşum halinde bir yapıt […]

Boris Vian – Mezarlarınıza Tüküreceğim

Buckton’da beni kimse tanımıyordu. Clem, şehri bu yüzden seçmişti ve zaten korkudan altıma yapıyor olsam bile, daha yukarı, kuzeye doğru devam etmek için yeterince benzinim kalmamıştı. Ancak beş litre vardı… Cebimde Clem’in mektubuyla dolarlarımın dışında başka bir şey yoktu elimde. Valizime gelince, ondan hiç bahsetmeyelim; içindekiler beş para etmezdi. Ha unutuyordum; arabanın arka bagajında çocuğun […]

Bohumil Hrabal – Gürültülü Yalnızlık

Otuz beş yıldır atık kâğıt işinde çalışıyorum, bütün love story’m bu benim. Otuz beş yıldır kitapları ve atık kâğıtları presliyorum, otuz beş yıldır, ağır ağır, harflerin kirine pasına bulanıyorum, öyle ki ansiklopedilere benziyorum artık -bunca zamandır üç tonu bulmuştur preslediğim ansiklopediler. Hem taze ve serin hem de durgun suyla dolu bir testiyim ben, güzel düşüncelerden […]

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski – Bir Garip Kişinin Düşü

Uykumda kendimi birden, tabancayı tutmuş ta onu, şakağıma değil, yüreğime boşaltıyor gördüm. Oysa tabancanın namlusunu sağ şakağıma dayayıp beynimi dağıtmağa karar vermiştim düpedüz. Bir an öylece, tabancanın namlusunun ucu göğsüme dayalı durdum ; mum, masa ve duvar dönmeğe başladı. Tetiği çektim. Düşlerde bir yüksekten düşmek, boğasınızı sıkılmış ya da hiç değilse en ufak vücut acısı […]

Talip Apaydın – Yarbükü

— Osman ağa! Osman ağa!… Adam yeni çimlenmiş çeltik tarlasının kıyısına eğilmiş, maşalanın tirini düzeltiyordu. Ku lakları ağır işittiğinden Remzi’nin sesini duj muyordu. — Osman ağaaa!.. Remzi su arkını atladı. Tarlanın kıyısın doğru yürüdü. Sinirlenmişti iyice. Omuzundal küreği su dolu maşalaya vurdu. — Ne be yahu, ne bu? diye bağırdı. Osman ağa yarı korkulu bir […]