A’mâk-ı Hayâl kitabında Ahmed Hilmi Bey, roman kahramanı Raci’nin kişiliğinde felsefenin insanı gerçek mutluluğa ulaştıramayacağını göstermek istemiştir. Ona göre gerçek mutluluk, Allaha varmak ve Evren ile Yaratıcı arasında bağı kurarak bu ilişkiyi bütünlemektir. İslam’da bu görüşü dinî yönden benimseyip açıklayan kişilerin başında Hallac-ı Mansur, Nesimi, Zünnun-i Misri, Şebusteri, Şeyh Attar, Muhiddin-i Arabî gelmektedir. Gerçekte kitaba […]
Kategori: Tarihi
Necip Fazıl Kısakürek – Sultan Vahidüddin
Bu eser, 6-7 yıl önce bir gazetede tefrika edildi, peşinden kitap halinde çıktı; ve ne gazetede, ne de kitap olarak yayınlanmasından herhangi bir takibe uğradı. Fakat bir müddet sonra nereden ve nasıl geldiği belirsiz bir tepki neticesi, Vahidüddin’i temize çıkarmak Atatürk’e hakaret sayıldı, kitap toplatıldı ve mahkemeye iletildi. Mahkeme, müellifinin kendisini savunmaya bile lüzum görmediği, […]
Dubravka Ugresic – Acı Bakanlığı
Okumak üzere olduğunuz bu romandaki anlatıcı, öyküsü, karakterler ve içlerinde bulundukları durumlar kurgusaldır. Amsterdam şehri bile tamamen gerçek değildir. Kuzey manzarası, çöl gibi bir saflık hissine yol açar. Tek fark kuzeyde çölün yeşil ve sulak olmasıdır. Bir ayartıcılığı, yuvarlaklığı ya da kıvrımı yoktur. Hollandalılar iletişim kurmaz, yüzleşmeden yanadırlar. Parlak gözlerini karşısındakinin gözlerine dikip ruhunu tartarlar […]
A. S. Byatt – Ragnarök Tanrıların Alacakaranlığı
Bu öykü, aralarında İzlanda dili ve Almancanın da bulunduğu pek çok farklı dilde kaleme alınmış çeşitli eserlerden derlenerek meydana getirilmiştir. Efsanede bahsi geçen isimler öyküden öyküye farklılık göstermektedir. Iduna, Idun ile aynı kişidir. Jørmungandr veya Jörmungander şeklinde karşımıza çıkan ismin ise birçok yazım şekli vardır. Yapay bir tutarlılık sağlamaya çalışmaktansa farklı yazım tarzlarına yer vermek […]
Feridun Fazıl Tülbentçi – Hürrem Sultan
10 uncu Osmanlı Padişahı Sultan Süleyman, Topkapı Sarayının Marmara denizine ve aynı zamanda Boğaz’a nazır, geniş mermer balkonundan gurubun Üsküdar sırtlarına düsen akislerini seyrettikten sonra : — Cennet gibi şehir! Diye söylendi. Solunda ve gerisinde elpençe divan duran hastoagı-sına döndü: — Öyle değil mi, İbrahim? — Keramet buyurdunuz, sultanım. Cihanda bir eşi daha yok. Her […]
Nazım Tektaş – Pargalı İbrahim
İbretlerle dolu bir hayatı var Pargalı’nın. Osmanlı Devleti’nde yükselmenin sırrı adeta onda vücut bulmuş gibidir. Mevlana’nın insanlığa bir çağrısı olarak dünyada duymayanın kalmadığı sözlerin canlı misalidir, Pargalı İbrahim. Kadın ve erkek olarak başka örnekler de var Osmanlı’nın dokunduğu balçığı altın yaptığına dair. Fakat bunun zirvesi birkaç kişi ve bunların, erkekler arasındaki birincisi, anılan şahıstır. Cins […]
Nazan Bekiroğlu – Nar Ağacı
Elimdeki zarfın arka yüzündeki adrese baktım. Otuz yıl önce postaya verildiği yerin harflerini okudum teker teker: Te-hı-te; Taht. Sin-lâm-ye-mim-elif-nûn; Süleyman. Bir tire koydum araya, Farsça tamlamayı kurdum: Taht-ı Süleyman. Taht-ı Süleyman’dan gelmişti bu mektup. Demek ki şimdi bana ne çok yolculuk var ve yolun sonunda daima Taht-ı Süleyman var. Peki ama ben ne kadar çok […]
Fakir Baykurt – Yılanların Öcü
Bizim sanatçılarımız yıllardır, devletin ve devlet organlarının sanata, sanatçıya ilgi göstermediğinden yakınır. Son zamanlarda bakıyorum bu tutumda bir değişiklik var. Sayıları az da olsa bazı milletvekili ve senatörler komisyonlarda, Meclis ve Senato genel kurullarında, bazı roman ve oyunların sözünü ederek, bunlar üstüne tartışma açıyorlar, bu tartışmalara geniş zaman ve emek harcıyorlar. “Yılanların Öcü” romanımdan dolayı […]
F. Scott Fitzgerald – Muhteşem Gatsby
Daha genç ve kırılgan olduğum yaşlarda babam ömrüm boyunca aklımdan çıkmayacak bir öğüt vermişti bana. “Birini eleştirmeye kalkıştığında” demişti, “herkesin senin ayrıcalıklarına sahip olmadığını hatırla.” Başka bir şey söylememişti ama zaten pek konuşmadan anlaştığımızdan, çok daha fazlasını anlatmak istediğini kavramıştım. Sonuç olarak insanlar hakkındaki yargılarımı kendime saklamayı yeğledim. Bu huyum pek çok tuhaf yaratılışlı kişiyi […]
Abdullah Ziya Kozanoğlu – Türk Korsanları
– Pruvada düşman var! Bir gök gürültüsünü andıran bu ses geminin içinde sanki bir fırtına kopardı. Yelkenler üzerinde bir rüzgâr esti. Güvertede, kasaraların üstünde, mizana ve tirenkete direklerinde sayısız korsan, kum deryaları gibi kaynaştı. Palabıyıklılar, kesik kollular, tahta bacaklılar, kelleleri kazınmışlar, tek gözlüler, tunç vücutlarında yaşlarından daha çok yara izi taşıyan genç leventler çabuk, fakat […]
Abdullah Ziya Kozanoğlu – Sencivanoğlu
Türk korsanlarından önce, Afrika’ya hiç bir beyaz insanoğlu ayak basmamıştır. Afrika’daki insan eti yiyen Zencilere İslâm dinini ve beyaz adamın üstünlüğünü aşılayan Türk korsanlarıdır. Ve bu korsanların piri de Sencivanoğlu adındaki, bugün hârende dediğimiz Karamanlı bir levent ve onun eseri de “Reyyale” adlı bir kitaptır. Zenciler beyaz adamın önünde giden ay yıldızlı bayrağı öğrendiklerinden, Türk […]
Abdullah Ziya Kozanoğlu – Savcı Bey
SOLİRİA denilen Silivri’den İstanbul’a gelen yol üzerindeki Diyonis hanındaki yolcuların sayısı hiçbir gün dördü geçmezdi. Pazar günlerinden başka hancının yüzünün güldüğü görülmemişti. Ayazma’nın önündeki ağaçların altında iki adam oturmuş, önlerine konan yemekleri temizlemeye çalışırken, atları da çayırda otluyor; karşıda yatan karadağın tozlu yolundan aşağı, bir öküz arabası delicesine bir hızla yuvarlanıyormuş gibi kayıyordu. Çınar altında […]
Abdullah Ziya Kozanoğlu – Sarı Benizli Adam
KENDİNİ beğenmiş ve cesur Yıldırım Beyazıt, Kosova Meydan Savaşında şehit olan babası Murat Bey’in yerine geçmek için, uğraştan dönen kardeşi Yakup Çelebi’yi babasının çadırında boğdurdu. Savcı Bey’i yalan, düzenle.. Yakup’u kahpece arkadan vuran kama ortadan silindi. Fakat tarih, bunu affetmedi. Yıldırım’ı, Osmanoğullarına kardeş katilliğini aşılayan ilk sultan olarak sayfalarına geçirdi. Yıldırım zaferden zafere koşmuştu. Artık […]
Abdullah Ziya Kozanoğlu – Malkoçoğlu
GENÇ, güzel Macar kızı, örgüleri kalçalarını döven altın saçlarını dalgalandırarak Kanije kalesinin geniş duvarları üzerinde gelincik topluyordu. Bahar gelmiş, sinirleri dirilten, yürekleri kabartan ılık, dumanlı kokusuyla kırlar ve gönülleri kuşatmıştı. Kız, turfanda kirazlar gibi kızarmış, nemli parıltılarla terlemiş dudakları arasından bir şarkı söylüyor, arada bir duvarlar üzerinde ayağı kaydıkça şarkısını kesiyordu. Bir ara, arkasından çok […]
Abdullah Ziya Kozanoğlu – Kızıl Tuğ
1199 yılının baharı… Cayan ırmağının kenarındaki hanın önünde iki arkadaş gürül gürül akan gümüş suyun köpüklerine bakarak konuşuyorlar. Yanık ve kuru yüzlü, kartal gibi keskin bakışlı olanı sağ kolunu sadağına dayamış, sol eliyle akar. suya kara gölgeler atan uzun söğüt dallarıyla oynuyordu. – Çelme! dedi. Kardeşimle aram açıldı. Anam beni avula başbuğ yapmak istiyor. Bunu […]
Abdullah Ziya Kozanoğlu – Hilal ve Haç
Bacaklarına koyun pöstekileri sarılmış gibi iri ve kıllı ayak ^bilekleri ile yerleri eşeleyen koca beygirlerin üzerindeki korkunç adamları, Haron Levi çipil gözleriyle küçücük görmek gafletinde bulundu. Bu yanlış görüş sonunda -her küçük şey gibi sevimli ve zararsız olduklarını sanarak- yanlarına sokulmakla da kendi ölümüne kendi ayağıyla gitmiş oldu: – Yaşasın ölmeyen ve bizi yedi kere […]