Jack Lynn – Ogretmen

5 Mart 1904’te Brooklyn’de doğdu. Sağ kalabilmek için çelikten sinir gereken, Brooklyn’in Williamsburg kesimindeki Montrose Bulvarında… Anası, babası çok az ingilizce bilen Sicilyalı göçmenlerdi, îşler kötü: gidince küçük Joe’yu eşek sudan gelene kadar dövmek gibi bir huyu vardı babasının. Çoğu zaman da işler kötü gidiyordu. Anası yemeği pişirir, ortalığı siler, süpürür ve çenesini tutardı. Babası, […]

Jack London – Yildizlar Korsani

JACK LONDON bu romanda çok değişik bir konuyu derinlemesine işlemiştir. Zaman zaman kapıldığı «kızıl öfke» sebebiyle hapisaneye düşen, sonunda da ölüme mahkûm edilen aydın bir kişinin yürekler acısı serüvenidir bu. Dehşet verici ve tüyler ürpertici işkenceler yapılmaktadır Darrell Standing’e… Bunlara dayanabilmek için adam tek çıkar yolu ruhunu ve bedenini birbirinden ayırmakta bulmuştur. Bu, bir çeşit […]

Jack London – Yıldız Gezgini

Bütün yaşamım boyunca başka zamanlara ve başka yerlere ilişkin bir farkındalığım olagelmiştir. İçimdeki öteki kişilerin hep farkındayım. Sözüme güven, sen okuyucum olacak kişi, sen de öylesin. Çocukluğuna geri dönersen; sözünü ettiğim bu farkındalığı çocukluğunun bir deneyimi olarak anımsayacaksın. O sıralarda henüz oturmamış, billurlaşmamıştın. Plastikten yapılma, akışkan bir ruh, oluşumdun; ah, oluşum ve unutuş sürecindeki bir […]

Jack London – Uçurum İnsanları

“Fakat yapamazsın bunu, biliyorsun,” diyordu, Londra’nın Doğu Yakası’na gitmek meselesinde yardımına başvurduğum arkadaşlarım. Aklını bir kenara koymuş halde onlara gelen bu delinin psikolojik süreçlerine uyum göstermeye çalışmanın sıkıntısı içinde, “Bir rehber bulmak için polise git en iyisi,” diye ekliyorlardı. “Polise gitmek istemiyorum,” diyerek direndim. “İstediğim şey Doğu Yakası’na dalmak, olup biteni kendi gözlerimle görmek. Bu […]

Jack London – Kızıl Veba

İzi belli belirsiz daracık yol, dolma toprak üzerine yapılmış bir demiryolu üstünden geçiyordu. Uzun yıllardan beri bu hattan tren geçmemişti. İki yanda uzanan orman basamak gibi yükseliyor, ağaç ve çalılar yeşilimsi dalgalar halinde yolu kaplıyordu. Yol düpedüz bir izdi, o kadar. İki kişi karşılaştığında ancak geçecek kadar bir genişliği vardı. Vahşi hayvanların geçtikleri keçi yolu […]

Jack London – Katiksiz Sevgi

Daha hayatımın ilk yıllarında, o doğuştan gelme ve doymak bilmez merakım yüzünden, eğitilmiş hayvanların yaptığı gösterilerden hoşlanmaz oldum. Bu tür eğlenceden beni yoksun eden, o gösterileri eğlendirici olmaktan çıkaran, merak duygularımdı; çünkü gösterilerin nasıl gerçekleştirildiğini öğrenmek için, gösterilerin ardında yatanları araştırmak zorunda kalmıştım. Ve bu yürekli gösterilerle, eğlentilerin pırıltıları ardında gördüklerim, hiç de güzel şeyler […]

Jack London – Intihar

Her şey bir seçim günü başlamıştı. Ilık bir California öğleden sonrası, California Eyalet Anayasasında yapılması öngörülen değişikliklere evet ya da hayır demek için çiftlikten Ay Vadisi’ndeki küçük bir köye inmiştim. Hava çok sıcak olduğu için oyumu kullanmadan önce de, kullandıktan sonra da birkaç kadeh yuvarladım. Sonra bağlarla kaplı tepeleri ve çiftliğin verimli topraklarını aşıp akşam […]

Jack London – Bir Kuzey Macerasi

Kızaklar koşumların gıcırtısına ve lider köpeklerin çınlayan çanlarına döktükleri ebedi acılarının ağıdıyla ağlarken, yorgun adamlar ve köpekler hiç ses çıkarmıyordu. Yeni yağan kar yolu kalın bir kar tabakasıyla kaplamıştı. Uzaklardan geliyorlardı; donmuş bir geyiğin dörde bölünmüş ve taşlaşmış parçalarını yüklenmiş kızakların ayakları yumuşak yüzeye inatla yapışmış, neredeyse insana özgü bir dik başlılıkla ilerlemeyi reddediyordu. Giderek […]

Jack London – Alaska Kid

Aslında Christoffer Beltew olan adı üniversiteye girince Chris Bellew oldu; daha sonraları San Fransisko’nun bohem takımı arasında dolanırken de Kid Bellew’e dönüştü. Sonunda da sadece Alaska-Kid diye anılmaya başlandı. Adında meydana gelen bu değişmelerin öyküsü, aynı zamanda onun yaşamının da öyküsüdür. Ama bu öykü, zayıf karakterli, yumuşak huylu bir annesi ve demir gibi sert bir […]

Jack el-Hai – NAZİ ve Psikiyatrist

Kelleyler, California’daki Berkeley şehrinin kuzeyindeki Kensington tepelerinde, Highgate Road’da yer alan geniş bir Akdeniz-tarzı villada yaşıyorlardı. Kırmızı kiremitli çatısı, körfezin dizginsiz sularından uzakta yükseliyordu fakat daha yakında bulunan tepedeki dört sıra ev ve taşlık yolların ötesinde, sekoya ve meyve ağaçlarıyla dolu bir bayırın aşağılarında Güneş Manzarası Mezarlığının mezar taşları dikeliyordu. Kelleylerin U şeklindeki evlerinin avlusunun […]

J. P. Donleavy – Zencefil Adam

Nefis bir ilkbahar güneşi. Tara Sokağı’ndaki rıhtımlara doğru tıngırdayan at arabaları ve beyaz yüzlü, ayakkabısız çocukların haykırışları. O’Keefe gelip bir tabureye tırmanıyor. Sırtındaki çantayı sallayarak Sebastian Dangerfield’a bakıyor. “Şu küvetler kocaman. İki aydır ilk banyom. Gün geçtikçe daha çok İrlandalılara benziyorum. Amerika’ da metroya binermiş gibi turnikeden geçiyorsun.” “Birinci sınıf mı, üçüncü sınıf mı gittin, […]

Kurtuluş Kayalı – Türkiye’nin Ruhunu Aramak – Bir Kemal Tahir Kitabı

Belli ilkeleri oldu bu kitabın. Her şeyden önce yazıların bu yıl yazılmış, ilk defa yayınlanacak, takriben on sayfalık metinler olması istendi. Çünkü bu aşamada, bu tarihte gerçekleştirilecek problem odaklı Kemal Tahir yaklaşımları önemli. Bazıları için de Kemal Tahir ve düşünceleri geçip gitmiş, yitip bitmiş bir heves. 2010 koşullarında bir Kemal Tahir fotoğrafı çekilmek istendi. Bu […]

J. M. Simmel – Tanri Sevenleri Korur

Telefon çaldı. Yatağımda doğrulup karanlıkta el yordamıyla gece lambasının düğmesini aradım. Ne yatak benim yatağımdı, ne de oda benim odam, düğmeyi bulamadım bu yüzden. Küçük, fosforlu bir saat tam saat başım gösteriyordu: Saat beşti. Telefon yeniden çaldı, sonra yine. Sibüle telefonun çaldığım duymamıştı. Üzerine eğildiğim sırada, düzenli aralıklarla rahat rahat soluk alıp vermeye devam ediyordu. […]

J. M. Coetzee – Yavaş Adam

Darbe sağdan geliyor, sert ve şaşırtıcı, acı verici, elektrik çarpması gibi; adamı bisikletten düşürüyor. Gevşe, diye düşünüyor adam havada uçarken, (çok rahat uçarken!) salıiden de uzuvlarının kendisine uyarak gevşediğini hissediyor. Kedi gibi, diyor kendine: Yuvarlan, sonra ayağa fırla, daha sonra olacaklara hazırlan. Oynak ya da toparlak denen tuhaf kelime de ufukta. Ama işler öyle gitmiyor. […]