Etiket: Jean Christophe Grange

Jean-Christophe Grange – Tas Meclisi

Diane Thiberge’in önünde topu topu kırk sekiz saat vardı. Bangkok’tan bir iç hat uçağına binerek Puket’e gidecek, sonra doğruca kuzeye, Andaman Denizi kıyısındaki Takua Pa’ya kadar karadan ilerleyecekti. Orada, otelde kısa bir gece geçirecek, sabahın beşinde yeniden yola düşüp, kuzeye doğru ilerlemeyi sürdürecekti. Öğlen olduğunda, Birmanya sınırında Ra-Nong’a varması gerekiyordu, oradan da seyahatinin tek amacına […]

Jean-Christophe Grange – Sisle Gelen Yolcu

Zil sesi şuuruna kızgın bir iğne gibi saplandı. Rüyasında güneşte parlayan bir duvar görüyordu. Beyaz duvar boyunca gölgesini takip ederek yürüyordu. Duvarın ne başlangıcı ne de sonu vardı. Duvar evrendi. Pürüzsüz, göz kamaştırıcı, kayıtsız… Yeniden zil sesi. Gözlerini açtı. Yanı başındaki kuvars çalar saatin ışıklı rakamlarını gördü. 04.02. Dirseğinin üzerinde doğruldu. El yordamıyla ahizeyi aradı. […]

Jean-Christophe Grange – Seytan Yemini

Ne yaşam ne ölüm. Eric Svendsen’in form doldururken insanı sıkacak ölçüye vardırdığı titizliğinden nefret ediyordum. Özellikle de bugün. Bana bir adli tabibin net ve sarih bir teknik rapor hazırlaması gerekiyordu, hepsi bu. Ama İsveçli kendine hâkim olamıyordu: cümleleri yüksek sesle okuyor, sonra büyük bir itinayla sözcüklerin sıralarını değiştiriyordu. – Luc yakında kendine gelir, diye devam […]

Jean-Christophe Grange – Ölüler diyarı

Le Squonk’ta hoşuna giden bir şey yoktu. 10. Bölge’deki, harabeye dönmüş bir binanın üçüncü bodrumunu mekân tutmuş, sözüm ona revaçta bir striptiz kulübü. Basamaklar, duvarlar, zemin, tavan, tepeden tırnağa her yer siyah. Cinayet Büro’nun 1. Ekip Amiri Stéphane Corso merdivenlere yönelir yönelmez midesine bıçak gibi saplanan sağırlaştırıcı bir vınlama; aklına metro geldi… Hiç alakası yok; […]

Jean-Christophe Grangé – Ölü Ruhlar Ormanı

Evet buydu. Kesinlikle bu. Geçen ay Vogue dergisinde gördüğü Prada marka ayakkabılar. Takımı tamamlayacak kibar, ağırbaşlı bir ayrıntı. Kafasında tasarladığı elbiseyle –Dragon Sokağı’ndan satın aldığı şu anlamsız siyah elbise– mükemmel olacaktı. Kısacası tuhaf. Gülümsedi. Jeanne Korowa çalışma masasının ardında gerindi. Nihayet akşam giyeceği kıyafeti bulmuştu. Hem görünüm olarak hem de ruhen. Bir kez daha cep […]

Jean-Christophe Grange – Leyleklerin Ucusu

Büyük yolculuk öncesi, Max Böhm’e onu son bir kez ziyaret edeceğime söz vermiştim. O gün, Güneybatı İsviçre’nin üzeri, fırtına bulutlarıyla kaplıydı. Gökyüzü, içinden yarısaydam parıltıların çıktığı siyah ve mavimsi derinlikler açıyordu. Her yandan sıcak bir yel esiyordu. Kiralık arabamın direksiyonunda, Leman Gölü boyunca ilerliyordum. Montreux dönemecin sonunda, elektrikli havadan puslanmış gibi göründü. Gölün suları kaynıyor, […]

Jean-Christophe Grangé – Kurtlar İmparatorluğu

— Kırmızı. Anna Heymes gitgide kendini rahatsız hissediyordu. Deney en ufak bir tehlike içermiyordu, ama o anda beyninin içinin okunabilecek olması onu derinden etkiliyordu. — Mavi. Yarı karanlık bir odanın tam ortasına yerleştirilmiş inox bir masanın üzerine uzanmıştı, kafası, beyaz ve yuvarlak bir makinenin ortasındaki deliğin içine yerleştirilmişti. Yüzünün tam karşısında, başının üzerine hafif eğik […]

Jean-Christophe Grange – Kongo’ya Ağıt

Lubumbaşi Havalimanı, Kongo-Kinşasa. Uçağa binmek için büyük bir itiş kakış yaşanıyordu. Uçak alelacele boyanmıştı. Havada kesif bir kerosen kokusu vardı. Uçağın dibinde Siyahi adamlar ile aptallaşmış Beyazlardan oluşan bir kalabalık bekleşiyordu. Bağrışmalar. El kol hareketleri. Bubular.1 Mukavva kutular. Bu kargaşa sıradan yerel bir gelenek miydi? Yoksa toplumsal gerilemenin şaşırtıcı bir örneği mi? Uzun zamandan beri […]

Jean-Christophe Grange – Koloni

Çığlık orgun içinde hapsolmuştu. Org borularında çınlıyordu. Kilisenin her yerinde yankılanıyordu. Güçsüz. Boğuk. Hırıltılı. Lionel Kasdan birkaç adım ilerledi ve yanan mumların yanında durdu. Koroyerine, mermer sütunlara, koyu frambuaz renkli deri taklidi kumaşla kaplanmış sandalyelere göz gezdirdi. Sarkis, “Yukarıda, orgun yanında” demişti. Kendi ekseni etrafında döndü ve üst balkona çıkan taş basamaklı sarmal merdivene yöneldi. […]

Jean-Christophe Grange – Kizil Nehirler

“GA-NA-MOS! Ga-na-mos!”[1] Pierre Niémans, parmaklarını elindeki çok kısa dalga telsiz vericisinin üzerine kenetlemiş, biraz aşağıda, Parc-des- Princes’in beton rampalarından inen kalabalığı izliyordu. Binlerce coşkulu, ateşli kelle, binlerce beyaz şapka ve rengârenk kaşkol, başdöndürücü alacalı bir kurdele oluşturur gibiydi. Konfeti yağmuru. Ya da sanrılı iblisler sürüsü. Ve hep aynı üç hece, aynı yavaş ve vurucu nakarat: […]

Jean-Christophe Grange – Kaiken

Yağmur. Tüm zamanların en boktan haziran ayı. Birkaç haftadan beri aynı gri gökyüzü, aynı yağmur, aynı soğuk hava, yani aynı nakarat. Ve daha da kötüsü hâlâ gece. Başkomiser Olivier Passan, namlusuna mermi sürdükten sonra Px4 Storm SD’sini emniyet mandalı açık bir şekilde dizlerinin üstüne koydu. Sol eliyle yeniden direksiyonu kavradı, diğer eline iPhone’unu aldı. Dokunmatik […]

Jean Christophe Grange – Taş Meclisi

Diane Thibcrgc in önünde topu topu kırk sekiz saat vardı. Bangkok’tan bir iç hat uçağına binerek Puket’e gidecek, sonra doğruca kuzeye, Andaman Denizi kıyısındaki Takua Pa’ya kadar karadan ilerleyecekti. Orada, otelde kısa bir gece geçirecek, sabahın beşinde yeniden yola düşüp, kuzeye doğru ilerlemeyi sürdürecekti. Öğlen olduğunda, Birmanya sınmnda Ra-Nong’a varması gerekiyordu, oradan da seyahatinin tek […]

Jean Christophe Grange – Seytan Yemini

Ne yaşam ne ölüm. Eric Svendsen’in form doldururken insanı sıkacak ölçüye vardırdığı titizliğinden nefret ediyordum. Özellikle de bugün. Bana bir adli tabibin net ve sarih bir teknik rapor hazırlaması gerekiyordu, hepsi bu. Ama Đsveçli kendine hâkim olamıyordu: cümleleri yüksek sesle okuyor, sonra büyük bir itinayla sözcüklerin sıralarını değiştiriyordu. – Luc yakında kendine gelir, diye devam […]

Jean Christophe Grange – Leyleklerin Ucusu

Büyük yolculuk öncesi, Max Böhm’e onu son bir kez ziyaret edeceğime söz vermiştim. O gün, Güneybatı İsviçre’nin üzeri, fırtına bulutlarıyla kaplıydı. Gökyüzü, içinden yarısaydam parıltıların çıktığı siyah ve mavimsi derinlikler açıyordu. Her yandan sıcak bir yel esiyordu. Kiralık arabamın direksiyonunda, Leman Gölü boyunca ilerliyordum. Montreux dönemecin sonunda, elektrikli havadan puslanmış gibi göründü. Gölün suları kaynıyor, […]

Jean Christophe Grange – Lantano

Beyaz güneş, kırmızı toz. Sıcaklığı kırk derecenin üstünde bir şapel. Her siyasetçi, her subay, önemli zat ve şirketin diğer ileri gelenleri sırayla ilerliyor, birkaç saniye saygı duruşunda bulunuyor, ardından patlayan flaşlarla ve öğlen güneşiyle gözleri kamaşmış bir halde aynı resmi adımlarla yerlerine dönüyorlardı. Arkada, FARDC* askerleri tarafından kordon altına alınmış, az çok düzgün kıyafetler giymiş […]

Jean Christophe Grange – Kurtlar İmparatorluğu

– Kırmızı. Anna Heymes gitgide kendim rahatsız hissediyordu. Deney en ufak bir tehlike içermiyordu, ama o anda beyninin içinin okunabilecek olması onu derinden etkiliyordu. -Mavi. Yan karanlık bir odanın tam ortasına yerleştirilmiş inox bir masanın üzerine uzanmıştı, kafası, beyaz ve yuvarlak bir makinenin ortasındaki deliğin içine yerleştirilmişti. Yüzünün tam karşısında, başının üzerine hafif eğik bir […]