Gerard Klein – Uzayda Satranç

JERG ALGAN otuz iki yaşındaydı. Ömrünün büyük kısmı hemen hemen her yerini gezip dolaştığı Dünya’da geçmişti. Bütün kıtaları geçen yüzyıldan kalma eskimiş uçaklarla dolaşmış, Avustralya’nın kumsallarında güneş banyosu yapmış ve çöl platosu okyanusa gömülmeden önce de Afrika’nın son aslanlarını avlamıştı. Küçümsenecek başarılar değildi bunlar. Dünyayı hiçbir zaman terk etmemişti. Stratosfere de yolculuklar yapmıştı. Bu yolculuklarından […]

Gerard De Villiers – Sas #94 – Brunei Macerası

Peggy Mei-Ling kendinden emin bir hareketle sağ gözünün makyajını da tamamladı. Açık renk teni, oval yüz şekli ile bir Çinli’den çok bir Avrupalı’ya benziyordu. Anne tarafından ailesinin kökü Mançurya’ya uzanıyordu. Bu nedenle çok uzun bir boya sahipti. Kısa ve kıvırcık saçlarının aynı kökenden gelen hemcinslerinin sert ve siyah saçlarıyla bir ilgisi yoktu. Peggy Mei-Ling makyajını […]

Gerard De Villiers – Sas #78 – Boris Gelb İle Randevu

Kâffe Kalinka’nın kapısının açılırken çıkardığı sesi duyan Valeri Leonid Oganyan midesinin kasıldığını hissetti. Kaşığını bırakmadan kafasını kaldırdığında ak saçlı bir İsveçli’yi farkedince Rus’un sinirleri yatışıverdi. Çorbasından bir kaşık alır almaz yüzünü ekşitti. Bu bir Bortch değil, şeker pancarından yapılma iğrenç bir çorbaydı. Rezalet bir şey bu! Dedi. Düşüncelerim böyle zararsız bir konuda yoğunlaştırmak onu rahatlatmıştı. […]

Gerard De Villiers – Sas #63 – Abudabi Serüveni

Gömüldüğü koltukta Pepsi Kolasını yudumlamakta olan Arap, asansörden çıkanları görünce az daha elindeki şişeyi yutacaktı. Hotel Meridien’in holünde ilerleyen iki dilberin yüksek ökçeli ayakkabıları mermer zeminde tok sesler çıkarıyordu. Abu Dabili Arap Tanrının bu çifte mucizesini daha iyi görebilmek için yerinde doğruldu. Kadınlardan biri esmerdi. Topuz yaptığı saçlarına altın işlemeli fildişi taraklar takmıştı, iri gözlerinde […]

Gerard De Villiers – Sas #57 – Endonezya Şeytanı

Özgürlük Meydanı‘nın tam ortasında bir deli durmuş, meydanı süsleyen ve Endonezya’nın bağımsızlığını simgeleyen som altından yapılma aleve ana avrat küfrediyordu. Malko temkinli davranarak kaldırımın kuytu bir köşesine çekildi. CIAnin burayı buluşma yeri seçmesi, tam bir çılgınlık örneğiydi. İlerde, ışıklar içinde göğe yükselen İnter-Endonezya Oteli fark ediliyordu. Malko o otele yerleşmişti. Bulunduğu meydan ise, ortasındaki bağımsızlık […]

Gerard De Villiers – Sas #53 – Ayetullah’ın Dulu

Şarnilar Hasani yüksek bir bar taburesinin üzerine oturmuş sıkıntılı gözlerle çevresini inceliyordu. New York’un en çılgın diskoteği Arena’da yılın en çılgın gecelerinden biri yaşanıyordu. “Egzotik Gece” adı altında düzenlenen parti oldukça kalabalıktı. Üç bin metrekarelik bir hangarın diskoteğe çevrilmesi ve buna eklenen özel odalardan oluşan Arena, sadece ünlü ve zenginlerin girebildiği özel bir kulüp niteliği […]

Gerard De Villiers – Sas #46 – Caracas Girdabı

Senyor Orlando Leal Gomez, mavi Lincoln Continental arabasının kapısını kapayıp kaldırımı geçti ve Scotch Club’ün mat camlarında kendine bakmak için durdu. Bu Noel akşamı gurur verici bir şıklığı vardı. Kan kırmızısı smokin ceketiyle çizgili pantolonu mükemmel bir uyum sağlıyordu. Hele mavi siyah renkli timsah derisi ayakkabıları öyle güzeldi ki! Bu nefis ayakkabıya 300 bolivar saymıştı. […]

Gerard De Villiers – Sas #34 – Abd’ye Ambargo

Prens Malko Linge, Kont von Ponickau’ nun uzattığı turuncu renkli kiremiti oluğun kenarındaki boşluğa yerleştirdi. İşçiler bir hafta boyunca soluk almaksızın çalışmışlar, ama Prens Malko Linge’in konukları kiremit aktarıcılığı oynayarak eğlenebilsinler diye iki metrekarelik bir alanı boş bırakmışlardı. Gökyüzünde tek bir bulut görünmemesine rağmen kuru bir soğuk vardı. Prenses von Bols çatı katına tırmanırken elbisesini […]

Gerard De Villiers – Sas #27 – Balbek Fedaileri

John Guillermin Paris Caddesi’ndeki bir su birikintisinden atlamak istedi. Ama ayağı kaydı ve yeşil parkasına sarınmış tombul bir deniz piyade erinin alaylı bakışları altında düştü. Deniz piyade eri, geçici olarak Amerikan Elçiliği’nin bazı bölümlerinin bulunduğu eski taş binayı korumak için caddenin tam ortasındaki kum torbalarının önünde mevzilenmiş, çiklet çiğniyordu. Eskiden, her şeyin güllük gülistanlık olduğu […]

Gerard De Villiers – Sas #9 – Bulgar Çıkmazı

Osman Galata, parmaklarının arasındaki Montecristo’dan derin bir nefes çekerek gözlerini Kontes Hildegard von Brisbach’ın uzun, yumuşak, siyah deri çizmelerinin sımsıkı sardığı bacaklarına ve lasteks pantolonun hatlarını ortaya koyduğu kalçalarına dikti. Genç kadın elindeki panter kürklü mantoyu umursamaz bir tavırla koltuğa fırlatıp gri gözlerini Türke çevirdi. Ne var yine? Türk çıplak kıllı göğsünü kaşıdı. Gözlerinde insani […]

Gerard De Villiers – Sas #2 – Umman’daki Rehine Ev

William Schackley gözünü tavanda hareketsiz duran vantilatörün pervanelerine dikmişti. 168 günden beri tutuklu bulunduğu 8 metrelik odadaki tek lüks eşya bu vantilatördü. Bulunduğu yer Beyrut’un boşaltılmış güney banliyösünde, büyük bir binanın yeraltındaki garajına açılan bir odaydı. Kaçınlışı tekrar gözünün önüne geldi. Her zamanki gibi sabah 7.30’da bürosuna gitmek için evinden çıkmıştı. Bir Mercedes ve beyaz […]

Gerard de Villiers – Sas #1 – İsveç Operasyonu

Lee Edward Updike gözlerini kırpıştırarak açtı. Perdelerden sızan güneş ışığı onu uyandırmıştı. Stockholm’ün en lüks oteli olan Grand Hotel’in pencerelerinde güneşe karşı korunmak için ne panjur ne de başka bir şey vardı. Odanın içi o kadar sıcaktı ki kalın yatak örtüsünü uykusunda üzerinden atmıştı. Leslie, yatağın öbür ucunda yüzükoyun uyuyordu. Sarı saçları yastığa yayılmış, yüzü […]

Georges Simenon – Bellanın Ölümü – Kanaldaki ev

Kişinin, evinde gidip geldiği, yalnız kalmanın rahatlığı içinde gevşemiş, alışageldiğince devindiği, her günkü gibi davrandığı, sonra ansızın, başını kaldırınca, perdelerin açık kaldığının, sokaktan gelip geçenlerin kendisini seyrettiğinin farkına vardığı zamanlar olur. Spencer Ashby de, biraz bunu yaşadı işte. Gerçi, tıpkı öyle değil; çünkü, doğrusu ya, o gece kimsecikler ona dikkat etmemiş, ilgilenmemişti, istediği gibi bir […]

Georges Simenon – Manhattan’da Üç Oda

J.K.C. hafif bir sesle pek az konuşurdu. Bölme duvarlarının inceliğine rağmen adamın söylediği sözler, öteki akşamlar Boston’a telefon ettiği zaman kulağına gelen bazı kelime kırıntıları dışında hiç duyulmazdı. Hem niye gece yarısından önce, hatta çoğu defa sabahın ikisinden önce telefon etmezdi. Ne? Şehirlerarası mı? Laf arasında Boston kelimelerini tanıyorsa da, büronun adını bir türlü duyamıyordu. […]

Georges Simenon – Küçük Köpekli Adam

Acaba pazar günkü olay ona atfetmeye kalkıştığım öneme sahip mi? Abartmaya kaçmadan, olay bile denemez buna. Sokakta rasgele bir karşılaşma. Paris kalabalığında meçhul bir çift. Bir bakışma. Yine de, üç günden beri, ruh halim değişti ve kesin olduğunu sandığım kararlar artık gözüme o kadar kesin görünmüyor. Bu kararlan ne dramatik ne de duygusal bir şekilde […]

Georges Simenon – Katili Herkes Bulamaz

— Bana kalırsa Bay Sorgu Hâkimi, müsaade buyurulursa kendi anlayışıma göre vaziyeti açıklayayım, ne zaman ki… Polis komiseri, gözleri muallakta, bir sineğin uçuşunu seyrederken susuverdi. Baktığı şey sinek değil, küçük köy doktorunun pırıl pırıl parlayan, aynı zamanda gülmekten katılan diyebileceğimiz gözleri idi. — Devam ediniz, sizi dinliyorum komiser bey… — Affınızı dilerim efendim. Fakat maalesef […]