geçenlerde, eski aile defterlerini karıştırırken, okul defteri sayfalarına kurşun kalemle okunaksız bir yazıyla Georg Henih tarafından yazılmış iki mektup geçti elime. Sağ üst köşede yazılmış oldukları yıl -1960 ve yer Hayrettin Köyü’ndeki huzurevi- belirtilmiş. İkinci mektubun son sayfasına paslanmış ataçla huzurevi yönetiminin bir duyurusu tutturulmuş, işte şu tarihte Georg Henih’in (yaşlılık sözcüğünün Latince’si geçiyordu) vefat […]
Kategori: Psikoloji
Cesare Pavese – Tepedeki Ev
Eski günlerde bile, hani deniz, orman der gibi, tepe denirdi. Akşamları kararan kentten oraya dönerdim ve tepe benim için yalnızca bir yer değil, nesnelerin bir görünüm biçimi, bir yaşama tarzıydı. Sözgelimi o tepelerle, çocukluğumda oynadığım, şimdi de yaşadığım bu tepeler arasında bir ayrım görmüyordum: Her zaman nereye varacağı belli olmayan, yılankavi bir toprak parçasıydı, kimi […]
Cesare Pavese – Plaj
Dostum Doro’yla evinde konuğu olmam konusunda uzunca bir süre önce sözleşmiştik. Doro’yu çok severdim ve evlenerek Cenova’da yerleşmek üzere yola çıktığında neredeyse cinnet geçirecektim. Evlilik törenine katılmayı reddettiğimi belirten mektubuma karşılık aldığım cevapta, fazla abartmadan, yürekli bir biçimde “Eğer para insanı karısının sevdiği bir şehirde yerleşmeye zorunlu kılmazsa, neye zorunlu kılabilir peki?” diyordu. Bu yazışmanın […]
Cesare Pavese – Güzel Yaz
O dönem, sürekli bir şölendi. İnsanın kendinden geçmesi için evden çıkıp yolun karşısına geçmesi yeterliydi; her şey öylesine güzeldi ki, hele geceleri, herkes yorgunluktan eve ölü gibi döndüğünde bile, hâlâ bir şeylerin olmasını, bir yangının çıkmasını, evde bir bebeğin doğmasını ya da aniden güneşin doğup bütün insanların sokağa dökülerek kırlara, haƩa tepelerin ardına kadar yürümesini […]
Cengiz Aytmatov – Dişi Kurdun Rüyaları
Gündüz hava, dağların güneşe dönük yamaçlarında, bir çocuk nefesi kadar yumuşak ve güzeldi. Ama bu hali pek kısa sürdü. Önce, ancak hissedilebilen bir yavaşlıkla değişmeye başladı. Sonra, buzullardan bir rüzgâr esti. Acelesi olan alaca karanlık, yaklaşan gecenin soğuk, gri-mor rengini de ardından sürükleyerek, sessizce vadileri, boğazları kaplayıverdi. Etraf bembeyazdı. Isık-Göl’ün kıyılarına kadar inen sıradağlar kalın […]
Cengiz Aytmatov – Cengiz Han’a Küsen Bulut
Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi… BOZKIRIN ortasında, kar yığınları arasında gömülüp kalan küçük Boranlı istasyonunu farketmek, kondüktörler için hiç de kolay bir iş değildi. Donmuş Sarı-Özek ovalarında, o Şubat gecelerinde, rüzgâr, aralıksız esiyor, karları savuruyor, boz sisleri kovalıyordu. Trenler de bunların arasında kendilerine güçlükle yol açarak giriyor çıkıyor, giriyor […]
Victor Hugo – Bir İdam Mahkûmunun Son Günü
1829 Basımına Önsöz, Bu kitabın ortaya çıkış nedenini anlayabilmemiz için önümüzde iki seçenek var: Ya gerçekten sefil bir adamın son düşüncelerini yazmış olduğu sararmış, düzensiz bir kâğıt tomarı söz konusudur ya da bu adam; bir insana, sanatın yararına doğayı inceleyen bir hayalpereste, bir filozofa, bir şaire rastlamıştır, kim bilir? Belki de kendisine egemen olan ya […]
Vedat Türkali – Bir Gün Tek Başına
İkinci katın merdivenlerine gelince durdu. Bir yorgunluk vardı üstünde. Bir iş de yapmadım bugün, havalardan belki de. Basamakları ağır ağır çıkmaya başladı. Sağ eli alışkanlıkla cebine girdi, anahtarı çıkardı. Üçüncü kata gelmişti. Durdu, kapıya, zile, üstte çakılı numaraya baktı. Ne sersem herifim ben, ilk geliyorum sanki. Anahtarı uzattı, yavaşça kilide soktu, döndürdü. Durdu. Kapı zilinin […]
Carlos Maria Dominguez – Kağıt Ev
1998 ilkbaharında Bluma Lennon, Soho’daki bir kitapçıdan Emily Dickinson’ın Şiirlerinin eski bir baskısını aldı ve ilk köşe başında, tam da ikinci şiiri okumaya başladığında bir arabanın altında kaldı. Kitaplar insanların kaderlerini değiştirir. Kimileri Malezya Kaplanı’nı [1] okuyup uzak diyarlardaki üniversitelerde edebiyat profesörü oldu. Siddhartha binlerce gencin Hinduizm’e merak salmasını sağladı, Hemingway onları sporcu yaptı, Dumas […]
Carlos Fuentes – İnez’in sezgisi
“Kendi ölümümüz hakkında söyleyecek hiçbir sözümüz olmayacak.” Uzun zamandır Maestro’nun yaşlı zihninde dönüp duran bir cümleydi bu. Yazmaya cesaret edemedi. Cümleyi bir kâğıdın üzerine aktarmanın uğursuz sonuçlar doğurmasından korkuyordu. Bundan sonra söyleyecek söz kalmayacaktı çünkü: Ne ölüm bilirdi ölümün ne olduğunu ne de canlılar. Sözel bir hayalet gibi,peşinde dolaşan bu cümle hem yeterliydi hem de […]
Buket Uzuner – İki Yeşil Susamuru
Aslında kimsenin özel yaşamını sergilemek ya da teşhir etmek niyetinde değilim. Gerçekte buna hep karşıyımdır. Fakat prensipler bozulmak, yerine yenileri yaratılmak için vardır. Nilsu Baran beni uzun süre arayıp, sonunda bulduğunda, zaten burnunun dibinde yaşadığımı anlamıştı. Bana son derece düzenli ve özenli yazılmış, bir bilgisayar yazıcısından çıkmış, pırıl pırıl bir dosya getirdi. Adeta kendi kitabını, […]
Jean-Paul Sartre – Bulantı
Olaylar da öyle değil mi? Kendi hallerinde akıp gidiyorlar. Birdenbire, konuşan, sonra çekip giden insanlar beliriyor, kişi, başı sonu olmayan öykülere dalıyor, duyduklarına, gördüklerine tanıklık edecek olsa, pek kötü, iğrenç bir tanıklık olurdu bu. Ama neler görmüyor bu kahvelerde insan. Örneğin cumartesi, öğleden sonra saat dörde doğru, istasyonda, mavi giysili ufak tefek bir kadın, elinde […]
James Joyce – Ulysses
“Ulysses”i çevirmeye kalkışmak başlibaşna bir çılgınlık; yayımlamaya, daha doğrusu çevirtmeye kalkışmak da öyle; ya, çevrilmiş, yayına hazır edilmiş “Ulysses” için bir önsöz yazmaya kalkışmak? Bunun birden fazla tehlikesi var: Önce “had” sorunu geliyor. Joyce’un şüphesiz bıyık altından yorumu, “yüz yıl boyunca eleştirmenlerin ve akademisyenlerin başına belâ kesilmek” yolundaki öngörüsü gerçekleşti, biliyoruz: Sayısız inceleme, araştırma, çözümleme […]
James Greer – Genç Ruh Gibi Kokardı
Yerimde olsaydınız siz de benim gibi hissederdiniz: Yapayalnız, üşümüş ve korkmuş. Ama bu haller daha yeni. Dışarıdan gelip geçenlerin sadece başımın üst kısmını görebilecekleri şekilde ayaklarımı toplayarak pervazının altına oturduğum pencereden, mavi kar tabakasını delerek başını çıkarmış ilk çiğdemlere bakıyorum. Baharın gelmesi yakın. Ne var ki bu odada –aslında altı metre yüksekliğindeki tavanı, soluk kırmızı […]
J. M. Coetzee – Düşman
‘Sonunda artık kürek çekemeyecek kadar yorgun düşmüştüm. Ellerim su toplamış, sırtım yanmıştı. Tüm gövdem sızlıyordu. Hafif bir iç çekişle neredeyse hiç su sıçratmadan kendimi suya bıraktım. Sakin kulaçlarla ıssız adaya doğru yaklaşırken, uzun saçlarım denize özgü bir çiçek, bir anemon ya da Brezilya kıyılarında rastlanan bir tür deniz anası gibi çevremde yüzüyordu. Bir süre akıntıya […]
J. M. Simmel – Yalnız Havyarla Yaşanmaz
Thomas Lieven, siyah saçlı ve güzel vücutlu kıza: «Sevgili Kitty, biz Almanlar, iktisat mucizesini gerçekleştirebiliriz, ama salata yapmasını beceremeyiz», dedi. «Haklısınız efendim», diye cevap verdi Kitty. Yakışıklı patronuna çılgınca âşık olduğundan, bu sözleri biraz nefesi kesilmiş bir halde söylemişti. Mutfakta, yanında durmakta olan Thomas Lieven’e bakan gözlerinden sevgi fışkırıyordu. Thomas Lieven, dar röverli gece mavisi […]