Bin dokuz yüz altmış yedi yılında Baumgartnerhöhe’de, oranın Hermann Paviyonunda yılmadan yorulmadan çalışan rahibe hemşirelerden biri bir yıl önce Brüksel’de La Croix sokağı 60 numarada yazmış olduğum ve yeni piyasaya çıkan Yılgınlık adlı kitabımı yatağımın üzerine koydu, ama bende kitabı elime alacak hal yoktu, çünkü göğüs kafesimden yumruk büyüklüğünde bir uru çıkarıp almak üzere boğazımı […]
Kategori: Genel
Thomas Bernhard – Ungenach
… 4’ü gecesi, Zürih yolunda, oradan ABD’ye uçacağım, Chur’da Zumbusch Amcama gidiyorum, onun yanında birkaç gün dinlenmek amacındaydım. Ama amcam Chur’da değil, tabii ancak bugün biliyorum bunu, vasim olan kişinin cenazesinde tabii, o yüzden az çok tamamen kendi başımayım, kafam dönüp dolaşıp Ungenach’la meşgul daima, oranın feshedilişi, bölüştürülmesi vb… ve bir odadayım ki, bu odadan, […]
Thomas Bernhard – Ses Taklitçisi
Thomas Bernhard – Odun Kesmek
Herkes Yaban Ördeği oyunundan sonra, saat on bir buçuğa doğru Gentz Sokağı’ndaki akşam yemeğine katılmaya söz vermiş olan oyuncuyu beklerken, ben, ellili yılların başlarında neredeyse her gün oturduğum berjer koltukta oturmuş, Auersberger çiftini gözlemliyor ve Auersbergerler’in davetini kabul etmenin ağır bir hata olduğunu düşünüyordum. Auersbergerler’i yirmi yıl görmemiş, aksiliğe bakın ki, ortak arkadaşımız f oana’nın […]
Thomas Bernhard – Kireç Ocağı
Fakat bir ileri bir geri yürürken incelemeyi düşüneceğime, demiş Wieser’e, adımlarımı sayıyor ve delirecek gibi oluyorum . . . . Konrad’ın beş buçuk yıl önce kireç ocağını aldığında ilk iş bir piyano getirtip birinci kattaki odasına koydurduğu söyleniyor Laska’ da; Mugner çiftliğinin kahyası Wieser’e göre bunu yapmasının nedeni sanat aşkı değil, Trattner çiftliğinin kahyası Fro’ya […]
Thomas Bernhard – Düzelti
Başlangıçta hafif olan, ama sürünceme ve bozulmayla birden ağır bir zatürreeye dönüşen, tüm gövdemi ıstıraba sokan ve beni üç aydan az olmamak üzere kendi memleketimdeki iç hastalıklar denen alanda ünlenmiş olan Wels hastanesine bağlayan hastalıktan sonra, doktorların bana önerdikleri ekim sonunda değil, ama ekim başında mutlaka istediğim ve kendi sorumluluğum içinde, Aurachtal’daki hayvan doldurma sanatçısı […]
Thomas Bernhard – Don
“Ne diyor insanlar benim hakkımda?” diye sordu. “Budala mı diyorlar? Ne diyor insanlar?” Bir tıp stajı sadece karmaşık bağırsak ameliyatlarını, karın zarının kesilmesini, akciğerin çengelle tutturulmasını ve ayakların kesilmesini seyretmekten ibaret değildir, gerçekten de sadece, ölülerin gözlerini kapatmaktan ve çocukların gözlerini dünyaya açtırmaktan ibaret değildir. Bir tıp stajı sadece: kesilmiş bütün ve yarım bacakları ve […]
Thomas Bernhard – Amras Watten
Ebeveynimizin intiharından sonra iki buçuk ay, sadece güney istikametinden yukarı eski taşların oraya çıkan büyük elma bahçesinden, ki yıllar önce babamızın mülküydü burası, geçerek ulaşılabilen banliyömüz Amras’ın sembolü olan kulede kilitli kalmıştık. Dayımıza ait olan kule bu iki buçuk ay içinde bizi insanların erişiminden koruyan, hep kötü niyetle hareket eden ve kavrayan dünyanın bakışlarından koruyan […]
Thomas Berhnard – Kireç Ocağı
fakat bır ileri bir geri yımirhen incelerneyi düşünece�ime, demiş Wieser’e, adımlarımı sayıyor ve delirecek gibi oluyorum . . . . Konrad’ın beş buçuk yıl önce kireç ocağını aldığında ilk iş bir piyano getirtip birinci kattaki odasına koydurduğu söyleniyor laska’da; Mugner çiftliğinin kahyası Wieser’e göre bunu yapmasının nedeni sanat aşkı değil, Trattner çiftliğinin kahyası Fro’ya göre […]
Thomas Assheuer – Yakın Plan Haneke
Thomas Assheuer: Bay Haneke, siz daha yürümeye baş – lamadan anneannenizin sizinle sinemaya gittiği söylentisi doğru mu? Michael Haneke: Bu biraz abartılı. Bunu kendi tecrübemden mi bildiğim, yoksa anneannemin bana sonradan mı an – lattığı konusunda kesin bir şey söyleyemeyeceğim. Ancak al – tı yaşımda Laurence Olivier’in oynadığı Hamlet (1948) filmi – ni gördüğümü hatırlıyorum. […]
Thierry Hentch – Hayali Doğu
BU KİTAP Doğu’dan söz etmiyor. B izden söz ediyor. Doğu kavranamaz. O her yerde ve hiçbir yerde. Kitaplarda, tuvaller üzerinde, ekranlarda, sokakta, çok yakın ve hiç kuşkusuz çok uzak, başka yerlerde. Bütün donmuş kalıpların buluşma noktası, bütün egzotizmlerin eşanlamlısı, bütün çelişkilerin ve bütün aşırılıkların kışkırtıcısı. Daha bilge ve daha çılgın, daha çileci ve daha şehvetli. […]
Theodore Sturgeon – Insandan Ote
Alık, açlığın beyaz şimşeği ve korkunun titreşimiyle işaretlenmiş siyah ve gri bir dünyada yaşardı. Giysileri eski ve yamalıydı. Kavalkemiği bir keski gibi dışarı fırlamış, yırtık paltosunun içinde kaburga kemikleri bir yumruğun parmakları gibi görünürdü. İnce ve uzun boyluydu. Gözleri durgun, yüzü ölüydü. Erkekler ondan uzaklaşır, kadınlar ona bakmaz, çocuklarsa durup onu izlerdi. Alık için önemli […]
Theodore Roethke – Rüzgar İçin Sözler
” Daldaki bir tomurcuk misali rastladım…” benliğinde ölümü, varoluşunda varolm ayışın uçurum larını barındıran ve büyüten bu adam a. Yolculuklar düşlüyordu hiç durm adan. Yaşamayı ölümle pekiştirir, sonsuzluğu ölüm üyle çağırır dizeleri vardı. D oğayı ve küçük canlıların usul kıpırdanışlarını duyum suyordu zihni ve aynı anda hem yaşam -içre hem yaşam -ötesinde duruyordu. Kimi zam […]
Theodor W. Adorno, Max Horkheimer – Teori ve Pratik Üzerine
1. Sosyoloji hiçbir zaman bugünkü gibi düpedüz dünyanın ikilenmesinden ibaret olmamıştı. 2. Sub specie aetemitatis: Her şey iyi olacak (artık bir parti olmasa da). 3. Her şeyin iyi olacağı inancının yerine çalışma geçirildi, madde 1 HORKHEIMER— Bugün yapılan şey dünyanın ikilenmesinden ibaret. ADORNO— Bu tam da Marx’in epistemolojisi. Marx teorinin görevinin gerçekliği yansıtmak olduğunu söylüyordu.1 […]
Theodor W. Adorno – Rüya Kayıtları
Rüyamda G.’yle birlikte büyük, çok konforlu bir otobüsle Pontresina’dan, Aşağı Engadine’ye gidiyoruz. Otobüs dolu ve çok sayıda tanıdık da var: pek çok yer gezmiş olan ressam P. ve yaşlı bir sanayi profesörü ve karısı da yolcuların arasında. Ama otobüs Engadine yolu boyunca değil, memleketimin yakınlarında, Königstein’la Kronberg arasındaki bir yolda i lerliyor. Otobüs, keskin bir […]
Theodor Strom – Fiçidan öyküler
Birinci baskıda “Üç Masal” başlığı altında yayımlamış olduğum aşağıdaki öyküler, aslında iyi dostum olan bazılarınca salt bu başlık yüzünden okunmadan bir yana atılmak talihsizliğine uğramışlardır: O zamanki önsözde, ikinci parçanın daha çok zarif bir söylence biçiminde kendini gösterdiği, üçüncünün “özgün bir öykü” olduğu konusunda güvence vermem bile işe yaramamıştı. Her günkü alışılmış dünyayı, belki trenle […]