Etiket: Yavuz Bahadiroglu

Yavuz Bahadiroglu – Yurek Seferi

Hayat gerçek: Hayal ve rüya gerçek üstü. Masal ise gerçek dışı… Ya bilgisayarın gücü: Onu hangi kategoriye koymalı? Dünyamızda sanal dünyalar oluştu; kuklalar aramızda cirit atıyor. Tarih? Onu nereye oturtsanız olur; tarihi kategorize etmek doğru değil. Zaman diyeceksiniz? Zaman aslında bir sürekliliktir… Ceram’m dediği gibi, “Binlerce yıl tek bir gün gibidir.” Zamanı dilimleyip param parça […]

Yavuz Bahadiroglu – Yolbasi

İstanbul… Yılın son ayı buzlu nefeslerle soruyordu… Kamçı gibi sert bir rüzgâr gecenin karanlık perdesini kırbaçlayarak Teknik Üniversitenin merkez binasında helezonlanıyor ve her nasılsa açık unutulmuş bir pencereden içeri fışkırıyordu. “Kapatın lan!” diye bağırdı halının üstüne sere serpe oturan esmer delikanlı, “bu havada hangi akıllı pencereyi açtı be, donacağız.” Kimsenin kımıldamadığını görünce, esneye esneye doğruldu: […]

Yavuz Bahadiroglu – Uzaklar Yakindir

Dile destan olması yetmez gibi, bir de Halime Hatun’un azarına çarpılırdı. Atını ormana sürerken, avcılardan biri seslendi: “Fazla uzaklaşma Gündüz Beyim, hava yarıldıkta dönme vaktidir.” “Siz dönün, şu ormanı bir daha yoklayıp yetişirim” diye cevap verdi, “çok sürmez.” Obaya elleri bom boş dönmek istemiyordu. Gerçi büs bütün boş değildi. Ufak bir çulluk vurmuştu, ama kime […]

Yavuz Bahadiroglu – Turgut Alp

Akıncıların Osmanlı İmparatorluğu içinde mümtaz bir yeri vardır. Âdeta imparatorluğun temel taşlandır. Yaz, kış demeden sürekli şekilde düşman topraklarına akınlar yapan bu ateş gibi yakıcı, civa gibi akıcı süvariler, aynı zamanda günümüzün askerî istihbaratına da çekirdek teşkil etmişlerdir. Turgut Alp, binlerin içinden sadece biri. Ama gerçek biri, Turguteli” diye anılan kasabanın isim babası. Aslında bu […]

Yavuz Bahadiroglu – Topal Kasirga

Temmuz şafağı ılık ılık attı. Tan yerinin açık kırmızısı, sabah ezanının ahengine boyandı, gür bir sesle bütünleşip Sivas Kalesi’nin burçlarına düştü: “Nöbetçi!… Heey nöbetçiii!” Burçlardan aşağı uzandı başlar; aynı anda oklar gerildi, mızraklar hazırlandı: “Kim var orada?” “Benim, bir akıncı; adıma ‘Kulaksız Ömer’ derler. Kapıyı açın ki şehzademiz efendimize haber ulaştırayım.” Gerilerden gürültülü bir kahkaha […]

Yavuz Bahadiroglu – Sirpence

Parlak ilkbahar güneşi Dersaadet’i (İstanbul) bütün gün sıcak kollarının arasında tutmuştu. Şimdi yavaş yavaş batmakta idi. Günün sıcağı hayli azalmış, Topkapı Sarayının önünden geçmekte olan bir kalyonun yelkenlerini okşayan tatlı bir rüzgâr çıkmıştı. Martılar güneşin son ışıklarıyla yaldızlanan boğazın kıvrak sularına kanatlarını değdirerek köpürtüyor, çığlık çığlığa bağrışarak batmak üzere olan güneşi selâmlıyorlardı. Topkapı Sarayının Hasbahçesinde […]

Yavuz Bahadiroglu – Selahaddin Eyyubi

Gece yarısı rüzgârı çadırların arasında yâlelli söylerken Sultan Selâhaddin Eyyûbî uyuyordu. Aylar süren meşakkatli bir seferin biriktirdiği yorgunluğu uykunun dinlendirici kollarında gidermek için, koyun postundan döşeğine uzanmış, Eyyûbîlerin geleceğini düşüne düşüne uykuya dalmıştı. Dışarda nöbetçilerin ayak sesleri vardı: temkinli, hafif, titrek. Sultanı rahatsız etmekten korktukları için de hayli mütereddit. Ay, kâh bulutların arkasında yitiyor, kâh […]

Yavuz Bahadiroglu – Sel

Cami avlusu ağzına kadar insanla dolmuştu. Kimi yere çömelmiş, romatizmasını dinlendiriyor, kimi kollarını önünde birleştirmiş, ayakta dikiliyordu. Bağıran, çağıran yoktu, kulaktan kulağa fısıltılar dolaşıyordu sadece. “Bildin mi, Davut Ağa bizi niçin toplamış?” “Bilemedim gurban, nereden bileyim? Gökten zenbille haber salmazlar ki bana.” “Mutasarrıf efendiden, kapı gibi karar çıkartmış, derler.” “Etme!” “Bundan böyle, köy meydanındaki çeşme […]

Yavuz Bahadiroglu – Sehzade Selim

Fatih Sultan Mehmed tarafından 1461 yılı Ağustos’unda fethedilen Pontus Rum Krallığı, şimdi Şehzade Selim’in idaresinde bir Osmanlı sancağı… Son Pontus Kralı David Kommen’in haşmetli sarayı, çoktan beri Şehzade Selim’in ikametgâhı, Trabzon’un idare merkezi ve adaletin sembolü… Geceyarısını çoktan geçmiş, Trabzon, Karadeniz’in kollarında uyumakta; tatlı gece melteminin okşayıcı nefesi ile denizin kayalara çarptıkça çıkardığı ses, bu […]

Yavuz Bahadiroglu – Sahipsiz Saltanat

Bizans payitahtının çok sokakları gibi, Mesih Sokağı da Tan Meydanına çıkar, burada Meşe Caddesi ile sarmaş dolaş sona ererdi. Bu sokağın diğer sokaklardan farkı her saat kalabalık oluşuydu. Daha çok akşam saatlerinde, diğer bütün sokak ve caddeler tenhalaştıktan sonra cıvıl cıvıl kaynardı. Bunun sebebi vardı tabii. Mesih Sokağı İstanbul’un sefahat merkezi idi. Devlet büyüklerinden tutun, […]

Yavuz Bahadiroglu – Osman Gazi

Osmanlı İmparatorluğu’nun kuruluşu, beşer tarihinin en hayrete değer ve en büyük vakıalarından biridir. Grenard Bir atlı doludizgin Kayı Han Aşireti’nin içine daldı. Ardında yumak yumak bir toz bulutu bırakarak doğru Ertuğrul Bey’in önüne gitti. Gırtlağına sığmayan yorgun soluğunu bir cümleye sığdırdı: “Tepenin ardındaki yazuda [düzlük] cenk var beyim!” Ertuğrul Gazi’nin bir tarafında Yahşi Hoca, bir […]

Yavuz Bahadiroglu – Misir’a Dogru

Cins at hafiften kişneyince ateşin önüne çökmüş bini-cisi başını kaldırdı. Ağaçların arasına doğru baktı. Bir guguk kuşu vardı çardağın orada. Gözleri karşılaştı genç adamla, kuş uçtu. At yeniden kişnedi. “Huysuzlanma aslanım, guguk kuşundan kimseye zarar gelmez.” Yirmi beş yaşlarında uzun boylu, bir gençti. Omuzlan cepkeninden taşacak kadar genişti, pazuları kabarmıştı. Gözleri kılıç çeliği sertlikte bakıyor, […]

Yavuz Bahadiroglu – Kopru Basi

Ruhunun derin keşmekeşinde homurdanarak vücuduna yayılan ürküntüyü defetmek için çırpındıkça, etrafını saran eciş-bücüş mahlûklar daha beter saldırganlaşıyorlar. Hele Davut Ağaya benzeyeni; başındaki fötr şapkayı evire çevire ve durmadan sırıtarak, “Mahvoldun,” diyor, “artık herşeyinle birlikte mahvoldun!” Kimi dev bir böcek, kimi kocaman bir akrep, kimisi de rahmetli anasının masallarından fırlamış şiş karınlı bir ejderha. Tuhaf ki, […]

Yavuz Bahadiroglu – Kaçırılan Prenses

“Merak gırtlağıma düğümlendi bre yiğidim,” di- ye yakındı Köse, “Allah’ını seversen anlat şu işi; anlat ki, Đbrahim Can kardaşımla birlikte rahatlaya- lım; içimizin merakı defolsun.” Adı dillere destan akıncı beyi Sunguroğlu, ge- minin küpeştesine yaslanmış, denizi seyre dalmış- tı. Yunus balıklarının köpükler arasında oynaşma- ları ne kadar da hoştu. Bazen batıyor, bazen su yü- züne […]

Yavuz Bahadiroglu – I. Murad

“Bir sâh-i âli-sân iken, sâh-i cihana kıydılar, Gayretlü genç arslan iken, jâh-i cihana kıydılar. Gaazi bahadır hân idi, âli-neseb sultan idi, Nâmiyle Osman Han idi, sâh-i cihana kıydılar.’ ‘¦ Nev’i Delicesine yağmur, delicesine rüzgâr. 1622 yılının 20 Mayıs gecesi. Karanlık, ıslak, yapışkan bir gece. Yedikule zindanının etrafında ölüm sükûtu. Yedikule zindanının taş odalarından birinde ölümün […]

Yavuz Bahadiroglu – Gemide Isyan

Gökyüzünde kara, kapkara bulutlar yığılmıştı. Akşamın alacası gittikçe koyulaşıyordu. Nicedir rahvan adım giden orta yaşlı adam atını tepikledi: “Hızlanmah” diye söylendi, “yağmur bastırmadan ulaşmalı Çimpe Kalesine.” Kale göründüğünde şaşırdı. Bir ışık deryasının içinde yüzüyordu, uzaktan görünüşü gökyüzündeki yıldızlar kadar şendi. “Tuhaf!” diye gülümsedi. “Geldiğimi haber alıp fener alayı mı düzenlediler? Amma da bol ışık var.” […]