“Çalsana şu ıslığını be Pocks! Islığının şans getireceğini kafamıza kakar durursun hep,” dedi asıl adı Pedro olan Kızılsaç. Kızılsaç, durulmuş halatın üzerinde oturuyor, mısır yaprağı sigarasını tüttürüyor, duman gözlerini yakıyordu. Gözlerini değil de gözünü demek daha doğru belki; çünkü tek gözü vardı. Ötekini yıllar önce bir kavgada yitirmişti. Zaman zaman elini keyifsiz bir tavırla kızıl […]
Kategori: Genel
Jose Mauro De Vasconcelos – Şeker Portakalı 3 – Delifişek
Jose Mauro de Vasconcelos, bir dizi kitap boyunca hep aynı kişinin yaşamını anlatıyor: Ze… Zeze… Zeca… Gum… Kahramanın adı değişse de kitapların hepsinde aynı kişiyi görüyor, ‘Şeker Portakalı’nda onun çocukluğundan başlayarak, ‘Güneşi Uyandıralım’da delikanlılığını, ‘Delifişek’te (Doiddo’da) ilkgençlik yıllarını, daha sonra olgunluk çağını, gerileme dönemini ve yaşlılığını izliyoruz. Böylece bu unutulmaz kişinin yaşamına girerek, onun kendi […]
Jose Mauro De Vasconcelos – Şeker Portakalı 2 – Güneşi Uyandıralım
Birden gözlerim karanlıkta değildi artık. On bir yaşındaki yüreğim korkudan göğsümde hopladı. “Sırtınızdaki kuzunuzla ey küçük Isa, beni koruyun!” Işık büyüyordu. Biraz daha. Biraz daha. Büyüdükçe de, benim korkum büyüyordu; bağırmak istesem başaramazdım. Herkes sakin sakin uyuyordu. Bütün kapalı odalar sessizlik doluydu. Sırtımı duvara verip yatağımın içinde oturdum. Gözlerim öylesine zorlu bakıyordu ki, yuvalarından uğrayacaklardı […]
Jose Mauro De Vasconcelos – Pissy’nin Oykusu
Çamura kaba-saba, sararmış parmaklarıyla mısır yaprağı sigarasını sardı; dudaklarına götürüp, salyasıyla yapıştırdı. Ardından, masanın üstünde duran bıçağa uzandı, alıp sevecenlikle kımna yerleştirdi. Ağzında sigara, kendi kendine usulca şarkı mırıldanmaktaydı: “…yükselir parlayarak yüreğime düşer aydınlığı nay-na-na-nom, utla çalar söylerim dünyamı…” “Başım niye hiç söylemezsin ki, Çamura?” diye sordu meyhaneci Temisto. “Niye mi?.. Iğmm… Bir dakika …” […]
Jose Mauro de Vasconcelos – Kristal Yelkenli
Anna elindeki mendille yelpazelendi, terlemiş kollarını sildi. Daha yeni ikindi olurken güneş batmaya başlamıştı bile; ama sıcaklık, arabanın içinde etkisini sürdürmekteydi. T üm yolculuk yaz sıcağının boğuculuğunda geçmişti. Arabanın açık camlarından ılık bir esinti girmekteydi. Eduardo, arabanın koltuğuna yaslanmış hiç bıkmadan sürücü Nonato’nun ensesine bakmaktaydı. Sanki direksiyonun bir parçasıymış görünümünü sürdüren Nonato hiç terlemiyordu. 9 […]
Jose Mauro De Vasconcelos – Kırmızı Papağan
Jose Mauro De Vasconcelos – Kayigim Rosinha
Bu iş hep böyle son bulurdu: Hayatın pek güzel olduğunu düşündüğü için gülümsüyordu Ze Oroco. Bu nedenle kürek öylesine tatlı bir plof-plof sesi çıkardı ki, nehrin suyu neredeyse müziğe dönüştü ve kayık, uçarcasına, gevşek gevşek kaydı. Ilık ve güçten düşmekte olan güneş, bulutların ardına gizleniyor, akşamı birlikte sürükleyerek alçalmaya başlıyordu. Nehrin kıyısında, beyaz kumsalın üzerinde, […]
Jose Mauro De Vasconcelos – Kardesim Ruzgar Kardesim Deniz
“Çalsana şu ıslığını be Pocks! Islığının şans getireceğini kafamıza kakar durursun hep,” dedi asıl adı Pedro olan Kızılsaç. Kızılsaç, durulmuş halatın üzerinde oturuyor, mısır yaprağı sigarasını tüttürüyor, duman gözlerini yakıyordu. Gözlerini değil de gözünü demek daha doğru belki; çünkü tek gözü vardı. Ötekini yıllar önce bir kavgada yitirmişti. Zaman zaman elini keyifsiz bir tavırla kızıl […]
Jose Mauro de Vasconcelos – Japon Sarayı
Yağmur yağdığında daha da hüzünlenir, canı hiçbir şey yapmak istemezdi. Sanki uyuşukluk, gün boyu, her yaptığı şeye gelir yerleşir, içini kaplayan sıkıntı tam bir kayıtsızlığa dönüşürdü. Gösterişsiz odasının tek kanatlı penceresinden saatler boyu öylece bakar, yüzünü pencerenin camına dayayarak yağmurun bahçedeki ağaçların yapraklarından damla damla akışını seyrederdi. Kendi kendine bir süre düşüncelere dalar, aynı toprağın […]
Jose Mauro De Vasconcelos – Çıplak Sokak
İyi insanlar, cömert insanlar, hemcinslerinde tanrısal bir anlatım ve betimleme gören, dayanışma ve hoşgörü içindeki insanlar, ermiş midirler? Ve böyle olduklarını düşündüklerinde, ermişlik aşamasına mı ulaşmışlardır, yoksa günah mı işlemektedirler1? Bütün öteki romanlarından farklı olan ‘Çıplak So-kak’fa Tann’nın yüzünü cesaretle arayan Josâ Mauro de Vasconcelos, böyle bir soruyu burada hem kendine, hem de okuyucularına sormakta. […]
Jose Freches – Kablolu Televizyon
Öngörülenden daha uzun sürmesine karşın, önümüzdeki on yıl içinde Fransa’nın orta ve büyük kentlerindeki milyonlarca konut kablo şebekesi aracılığıyla sadece televizyon yayınlarım değil, sayısız hizmetlere de ulaşabilecek. Bugün bu hizmetlerin neler olacağım tanımlamaya kalkışmak boşuna bir çaba olacaktır. Çünkü, aynen 1900 yılında elektrik enerjisinin kullanım alanlanmn neler olabileceğinin tahmin edilemediği gibi, bugün de kablonun uygulama […]
Jorge Semprun – Ramon Mercaderin İkinci Ölümü
Kendisi suyun, gökteki bir açıklıktan süzülen aydınlığın menevişli yansımalar serptiği su yüzeyinin beri yakasında duruyor olabilirdi; ama, tuhaf şey, bu geniş yüzey, manzaranın üstünde bir yerde asılı olduğu düşünülebilecek bir güneşin adeta bir tül perdeden süzülen ışığını yansıtır gibi görünmüyor, tersine bunu, bu pırıltılı ışığı, kendi derinliklerinden fışkırtıyor, daha doğrusu sızdırır gibi görünüyordu; sanki suyun […]
Jorge Semprun – Ne Guzel Bir Pazar
Bundan sonra hiçbir şey olmayabilir, hiç kimse gelmeyebilirdi. Yol hiçbir yere çıkmayabilirdi. Kışın buzdan, berrak yalnızlığı uzayıp gidebilirdi. Daha sonra, belirsiz ama tahmini bir gelecekte kar erimeye başlardı. Ormanın her yanı derelerle, su akıntılarıyla dolardı. Hem ağaçlar hem toprak özsularıyla, tohumlarla donanırdı. Bir gün her taraf yeşerecekti. Yemyeşil, bolluk içinde. Bütün bunları özetlemek için bir […]
Jorge Semprun – Hoşçakal Güzel Aydınlık
Sanırım durumunu görmek için çantamdaki çamaşırlardan birini kaldırıp ışığa tutuyordu. Batmakta olan güneşin ışıklan soldan, Henri IV Lisesi’nde yatılıların çamaşırhanesinin bulunduğu büyük kemerli odayı aydınlatan yüksek pencerelerden içeri süzülüyordu. İki rahibe çamaşırlarımın dökümünü yapıyordu: gömlekler, çoraplar, donlar. Rahibelerden yaşlı olanının günbatımı ışığında görmek için kaldırdığı da bir dondu. Şiddetli ve acı bir duygu kapladı içimi. […]
Jorge Semprun – Bir Ölü Lazım
“Lazım olan ölüyü bulduk!” diye bağırıyor Kaminsky. Koşar adım geliyor, güzel havadisi duyurmak için yanıma varmayı bile beklemiyor, boru gibi bağırıyor. Aralık ayının bir pazar günü: kış güneşi. Etraftaki ağaçlar kırağı kaplı. Her yer kar içinde, hiç durmadan yağdığı belli. Sonsuzluğun maviye çalan yansımasını koruyor yine de kar. Ama rüzgar dinmişti. Sarp, hırçın, buzlar içindeki […]
Jorge Semprun – Beyaz Dag
Antoine atölyenin ucunda, onu daha görmedi. Parmaklarındaki mavi boya lekelerini bir beze siliyor. “Antoine!” Erkek, Franca’ya dönüyor. “Bütün gece çalıştın mı?” diye soruyor kadın. Franca’ya bakıyor. “Bitirdim,” diyor. Küçük boyutlu bir tuval -ilk bakışta, otuz santimetreye yirmi santimetre dolayında- sehpanın üzerinde duruyor. Franca onu arkadan görüyor. Franca davranıyor. Antoine onu bir el hareketiyle durduruyor. “Bekle,” […]