Kategori: Tarihi

Victor Hugo – Sefiller (Bordo-Siyah)

1815 Ekim ayının ilk günlerinden birinde, gün batımından yaklaşık bir saat kadar önce, yaya olarak yolculuk yapan bir adam Digne şehrine giriyordu. O sırada, evlerinin pencerelerinde ya da kapılarının eşiğinde oturan tek tük bazı sakinler bir tür kaygıyla bu yolcuya bakmaktaydılar. Orta boylu, geniş ve sağlam yapılı, sağlıklı, dinç bir adamdı. Kırk altı kırk sekiz […]

Vedat Türkali – Tek Kişilik Ölüm

Salt düşlemeye dayanmayan bu romanda, gerçek kişilerle ilgili olaylar, konuşmalar aslına tastamam bağlı kalınarak, belge niteliğinde verilmeye çalışılmıştır. Bol belgesel kullanılmış bir film deyin isterseniz. Vedat TÜRKALİ Cezaevinin Duvarları Kar serpiştirmeye başladı. Martın son oyunu bunlar. Bozuk asfaltta, göllenmiş çamurlu suları iki yana savurarak geçen boz bulanık asker kamyonları, uçuşan karların soğukluğunu taşıyor çevreye. Cezaevi […]

Vedat Türkali – Mavi Karanlık

Nasıl sevmem bu kenti? Bu maviden yeşile güneşe boyanmış doğa, insanı küçümsemeden nerde böyle kuşatır dört yanı? Bir şu Kale olmasaydı. Ortaçağ zindan bekçisi gibi durur… Maniseleion’un katilleri Hıristiyan barbarlar dikti, bizim aptallar da onardı; bir avuç para döktüler bu taştan gâvur pisliğine!.. Ne var gene sabah sabah?.. Uykuyu alamadık. Akşam biraz da fazla mı […]

Vedat Türkali – Komünist

İlk-ortaokul boyunca, okulda belletilenler doğrultusunda ateşli bir Kemalisttim. Babam namazında, orucunda, yobaz denecek ölçüde Müslüman, Kemalist reformlara tiksinerek karşı çıkan, şeriat yanlısı biriydi. Tüm ailem, çevrem de öyle. Üç ablam da okuldan alınmış, okutulmamıştı. Nedeni yoksulluk kadar, okulda başlarını açıp çizgiden çıkacakları korkusuydu. Herkes Kuran okuyordu evde. Özellikle cumhuriyet bayramlarında, ya da bir başka şenlik […]

Vedat Türkali – Bir Gün Tek Başına

İkinci katın merdivenlerine gelince durdu. Bir yorgunluk vardı üstünde. Bir iş de yapmadım bugün, havalardan belki de. Basamakları ağır ağır çıkmaya başladı. Sağ eli alışkanlıkla cebine girdi, anahtarı çıkardı. Üçüncü kata gelmişti. Durdu, kapıya, zile, üstte çakılı numaraya baktı. Ne sersem herifim ben, ilk geliyorum sanki. Anahtarı uzattı, yavaşça kilide soktu, döndürdü. Durdu. Kapı zilinin […]

Vasili Grossman – Yaşam ve Yazgı 3

Stalingrad taarruzunun başlamasından birkaç gün önce Krımov, 64. Ordu’nun yer altındaki komuta noktasına gelmişti. Askerî Kurul üyesi Abramov’un yaveri yazı masasının başına oturmuş, tavuk çorbası içiyor, börek yiyordu. Yaver kaşığı bıraktı, soluğunu alışından çorbanın güzel olduğunu anlamak mümkündü. Birdenbire canı o kadar çok lahanalı börek çekti ki Knmov’un gözleri yaşardı. Yaverin haber vermesinden sonra bölmenin […]

Vasili Grossman – Yaşam ve Yazgı 2

Cephe gerisindeki insanlar asker katarlarının cepheye doğru hareket ettiğini gördüklerinde hem sevinç, hem de üzüntü duyarlar, bu toplar, yeni boyanmış bu tanklar savaşm mutlu sonunu bir anda yakınlaştıracak olan o önemli ve aziz şey için hazırlanmış gibidir. Yedekten çıkarak trene binen insanların içinde ayn bir heyecan doğar. Genç takım komutanları, S talin’in mühürlü zarflar içindeki […]

Vasili Grossman – Yaşam ve Yazgı 1

Toprağın üzerine sis çökmüştü. Otomobil farlarının ışığı, şose boyunca uzanan yüksek gerilim tellerinde yansıyordu. Yağmur yoktu, ama şafak vakti toprak nemliydi ve kırmızı trafik ışığı yandığında ıslak asfalt üzerinde belli belirsiz kırmızımsı bir leke oluşuyordu. Kampın soluk alıp verişi kilometrelerce öteden hissediliyor, teller, şoseler ve demiryolları gitgide yoğunlaşarak kampa doğru uzanıyordu. Düz çizgilerle dolu bir […]

Carlos Fuentes – Terra Nostra

Akıl sır ermez kendinden başka bir hayvan hayal eden ilk hayvana. Ne büyük bir çirkinliktir iki ayağının üstüne kalkmayı başaran ilk omurgalının, gayet normal bir biçimde yerde sürünerek, yaradılışa malzeme olan çamura yakın, mutlu mesut yaşamaya devam eden diğer yaratıklara dehşet saçması. Hayrete düşürüyor insanı ilk telefon görüşmesi, suyun ilk kez kaynaması, ilk şarkı, ilk […]

Umberto Eco – Önceki Günün Adası

“Gene de aşağılanmamdan gurur duyuyorum ve böyle bir ayrıcalığa mahkûm edildiğim için, korkunç bir kurtuluşun tadını çıkarıyorum neredeyse: Sanırım, soyumuzun, insanoğlunun belleğinde, ıssız bir gemide deniz kazasına uğrayan yegâne varlığıyım.” Böyle yazıyor Roberto della Grive, yola gelmez bir kavram karmaşası içinde, tahminen 1643 yılının Temmuz ile Ağustos ayları arasında. Bir tahta parçasına bağlı, güneş gözlerini […]

Umberto Eco – Gülün Adı

16 Ağustos I968’de Vallet diye bir rahip tarafından kaleme alınmış bir kitap geçti elime: Melk’li, Dom Adso’nun, Dom J. Mabillon’un baskısından Fransızcaya çevrilmiş elyazması (Presses de l’Abbaye de la Source, Paris, 1842). Gerçekten oldukça yoksul tarihsel bilgilerin eklendiği bu kitabın, Benedikten tarikatının tarihine ilişkin çok şey borçlu olduğumuz, on altıncı yüzyılda yaşamış büyük bilgin tarafından […]

Jaroslav Hašek – Aslan Asker Şvayk

Neresinden baksam kırk yıla yakın bir zamandır çeviriyle uğraşıyorum. Bugüne değin gazetecilik yaptım, dergi yönettim, yayınevi yönetmeni oldum, ama çevirmenliği hep ana uğraşım olarak gördüm. 1960’ların sonlarında Memet Fuat’ın benzersiz Yeni Dergi ’sindeki çevirilerle başlayıp bugüne dek süren bu uğraş beni hiç bırakmadı. Beni hiç bırakmadı diyorum ama, yıllardır bu uğraşı bazen bir gazete, bazen […]

Jack London – Âdem’den Önce

Resimler! Resimler! Resimler! İşin aslını öğrenmezden önce hep merak ederdim düşlerimi altüst eden o binlerce resmin nereden geldiğini. Gündüzki gerçek yaşantım içinde bu resimlere benzeyen hiçbir şey görmemiştim çünkü. Çocukluğumun bitmez tükenmez bir işkence, düşlerimin bir kâbuslar dizisi olmasına yol açan bu imgeler, bir süre sonra öbür insanlardan ayrı, doğadışı ve lanetlenmiş bir kişi olduğuma […]

Jack Higgins – Vuruş

Land Rover sokağın köşesinde belirdiğinde, Kelly Kutsal Ad Kilisesinin önünden geçmekteydi. Hemen kapı boşluğuna atıldı, ağır kapıyı açarak içeriye süzüldü ve dışarıyı gözetleyecek şekilde kapıyı aralık bıraktı. Land Rover’in tentesi açıktı, bu nedenle sürücüsü ve arkada oturan iki polis kolayca görülüyordu. Üzerlerinde Kraliyet Ulster {1} Polisinin koyu yeşil üniformaları vardı, Sterling marka hafif makineli tüfekleri […]

Jack Higgins – Şeytanın Oğlu

Paul Rashid İngiltere’nin en zengin adamlarından biriydi. Aynı zamanda yarı Araptı ve kanının hangi kısmının onu en fazla etkilediğini çok az insan bilirdi. Paul’un babası, İran Körfezi’nde bulunan Hazar bölgesindeki Rashid Bedouin’in lideriydi. Hem doğuştan, hem de gelenekler gereği bir askerdi. Genç bir adamken Sandhurst’deki Kraliyet Askeri Akademisi’ne gönderilmiş, oradaki resmi bir baloda Dhu Gölü […]

Jack Higgins – Rampa

Sarı Telecom haberleşme kamyoneti köşeyi dönerken Grosvenor Meydanı yağmurlu bir sessizlik içindeydi. Görünürlerde tek bir araba olmaması şaşırtıcı değildi aslında; hava berbattı ve saat sabahın üçüydü. Harvey Jackson ayağını gazdan çekip hız keserken direksiyon terli avuçları arasında kayıyordu. Üzerinde sarı bir yağmurluk vardı. Jackson, otuz beş kırk yaşlarında, uzun kara saçlı, çıkık elmacık kemikli, yüzü […]