William Faulkner – Kutsal Sığınak

Popeye, pınarı çevreleyen çalılar peı:desi arkasından, adamın su içişine bakıyordu. Yoldan belli belirsiz bir patika geliyordu pınara. Popeye, adamın – uzun boylu, zayıf bir adam, şapkasız, eski kurşuni bir pantolon giymiş, kolunda da tüid bir ceket – patikada belirip, pınardan su içmek için diz çöktüğünü görmüştü. . Pınar, bir kayın ağacı dibinden kaynıyor, dalga dalga […]

William Faulkner – Köy

Frenchman’s Bend, Jefferson’ın yirmi mil güneydoğusunda yer alan verimli ırmak yatağından oluşmuş yörenin bir parçasıydı. İki ayrı ilçeye kadar uzandığı halde hiçbirine bağlılık göstermeyen, belli sırurları olmasa da bir bütünlüğe sahip, tepelerle beşiklenmiş bu ırak bölge, İç Savaş öncesinde hibe edilmiş arazi üzerinde kurulan görkemli bir çiftliğin bulunduğu yermiş, ki kalınhları -yıkılmış ahırları, kölelerin yaşadığı […]

William Faulkner – Dilek Agaci

Uykuda olmasına uykudaydı. Ama tıpkı bir balon gibi yükselerek uykunun içinden çıktığını duyar gibi oluyordu: sanki yusyuvarlak bir uyku tasının ılık suları içinden yukarı doğru yükselen bir mercan balığıydı. En tepeye vardığında uyanmış olacaktı. Derken uyandı, ama gözlerini açmadı. Sıcak yatağında hiç kımıldamadan yatıyordu. Sanki kendi içinde bir başka balon varmış gibiydi, durmadan büyüyor ve […]

William Faulkner – Çılgın Palmiyeler

Faulkner, Çılgın Pabniyeler’i Ses ve Ofke, Yatağımda Ölürken ve Abşolom, Abşolo1nf gibi başlıca romanlarının ardından 1939 yılında yayımladı. Kitap, olayları, kişileri, mekanları, genel havaları apayrı iki uzun öyküden oluşur. Yapıtlarında hep birtakım değişik anlatım biçimleri deneyen Faulkner, “Çılgın Palmiyeler” ve “Irmak Baba” başlıklı bu öyküleri tek bir romanın parçaları gibi tasarlamış, bölümlerini dönüşümlü biçimde sıralamış […]

William Faulkner – Absalom, Absalom!

Saat ikiyi biraz geçeden, uzun durgun sıcak bıkkın ölgün eylül ikindisi günbatımına kavuşana kadar, Bayan Coldfield’in bir zamanlar babası adını öyle koymuş diye hâlâ büro dediği odada oturdular – loş sıcak havasız bir odaydı, Bayan Coldfield küçük bir kızken birileri ışığın ve hava cereyanının sıcağı taşıdığına, karanlığın daima daha serin olduğuna inandığı için kırk üç […]

William Butler Yeats – Kelt Şafağı

Bir ulusun geçmişindeki uzak ve yabanıl yaşam tasarımı, kendi suretini ayrıştıran bir inanç ya da kopuş vurgusuyla katmanlanıyor. Kelt belleği, tarihin kara deliklerinde, sezgi ye kavrama gücünün doğaüstü yansısıyla dönüyor kendine. Bunu bir kültürel yazın geleneğine taşıyan mağrur tanıklık ise, hem kanla beslenen kitle gururuna hem de kutlu adanmışlığa sözle direnen bir zaman-mekân düşlemi olup […]

Willi Heinrich – Insan Postu

Rus toplarının gümbürtüsüyankılanırken güneş, koca ormanlığın hemen ardında bitti. Dün de böyle olmuştu, önceki gün de, yarın da böyle olacaktı, sonsuza kadar hep böyle. Korunağın beri yanında oturuyordu adamlar. Schnurrbart, piposunda biriken ziϐire bir göz attı. Onbaşı Steiner cebindeki cigara paketine uzandı. Sahra telefonunun acı sesi böldüsessizliği. Steiner koştu. Uzun uzun dinledikten sonra bir küfür […]

Wilkie Collins – Beyazli Kadin

Hikâyeye, Clements Inn’den 1 , Resim Öğretmeni Walter Hartright başlıyor I Okuyacağınız, 2bir kadının sabırla nelere katlanabileceğinin ve bir adamın kararlılığının nelerin üstesinden gelebileceğinin hikâyesidir. Hukuk mekanizmasının, altının ışıltısından karanlığı aydınlatmak için yalnızca ufak bir yardım alarak, her şüpheli davanın aslını ortaya çıkaracağına ve her soruşturmayı yürüteceğine güvenilebilseydi, bu sayfaları dolduran olaylar bir mahkeme salonunda […]

Wilhelm Genazino – Mutsuzluk Zamanlarinda Mutluluk

Bizim evin yakınındaki tek açık hava kafesi her zamanki gibi tıklım tıklım dolu. Zar zor boş bir masa buluyorum. Güneşin feri kaçmış, vakit akşamüstü. Dokuz saatlik bir mesaiden sonra günün ilk güzelliği gibi geliyor kafe bana. Etrafımdaki çoğu insanın da bitkin olduğu her hallerinden belli. Yorgunluktan tükenmiş, sandalyelerine yığılıp kalmış insanları pek bir güzel bulurum. […]

Wilbur Smith – Yirtici Kus

Karanlık sulara çarparak dantel dantel köpüklerin belirmesine neden oldular. Çok geçmeden dalan kuşların ve oburca beslendikleri gümüş tirhosların çırpınışlarından suyun yüzü bembeyaz kesildi. Hal bakışlarını bu sahneden ayırarak belirmeye başlayan ufku taradı. Bir yelkenin pırıltısını gördüğü an kalbi tekledi sanki. Sadece bir fersah ötede dörtköşe seren yelkenleri olan yüksek bir gemi belirmişti. Hal ciğerlerini havayla […]

Wilbur Smith – Yedinci Papirus

ALACAKARANLIK ÇÖLDEN USULCA yayılarak kum tepelerini mora boyarken kadifeden yapılmış kalın bir pelerin gibi bütün sesleri boğdu. Bu yüzden akşam artık sessiz ve sakindi. Karı koca kum tepesinde durmuş vadiye ve onun etrafını sarmış olan küçük köylere bakıyorlardı. Binalar beyaz, damları da dümdüzdü. Hurma ağaçlarıysa hepsinden yüksekti. Camiyle Koptik Hıristiyan Kilisesinin dışında. Bu inanç kaleleri […]

Wilbur Smith – Vahsi Adalet

Seychelle Adaları Cumhuriyeti’nin Mahe Adası’ndaki Victoria Havaalanı’ndan kalkacak olan British Airways uçağına binecek yalnızca on beş yolcu vardı. Ülkeden çıkış işlemlerini bitirmek için kuyruğa giren yolcular iki grup oluşturmuşlardı. Hepsi de güneşten bronzlaşmış gençlerdi, üzerlerinde bu tatil cennetinde geçirdikleri günlerin rahatlığı ve umursamazlığı vardı. Ancak içlerinde bir kız yalnızca varlığının kusursuzluğuyla bile arkadaşlarını gölgede bırakıyordu. […]

Wilbur Smith – Tuzak

Bir kelebek bulutu gökyüzüne yükseldi, hafif bir yaz rüzgârı bulutu gök boyunca yaydı ve parıl parıl yüz bin genç yüz onları izlemek için havaya çevrildi. O geniş alanın en önünde bir kız oturuyordu, on gündür izlemekte olduğu kız. Avını inceleyen bir avcı gibi artık kızın her hareketini, yüzünün mimiklerini, bir şey dikkatini çektiğinde başını kaldırmasını, […]

Wilbur Smith – Surek Avi

Gün ışığı görmemişti, bugünkü biçimini aldığı iki yüz milyon yıldan beri. Gene de damıtılmış bir güneş ışını damlasına benziyordu. Yerkabuğunun altında, ta derinlerde, çekirdeğinden yükselen erimiş magmanın içinde, güneşin yüzeyi kadar yüksek bir ısıda oluşmuştu. O korkunç sıcakta tüm kirinden, pisliğinden arınmış, geriye sadece değişime uğramamış karbon atomları kalmış, bu atomlar da dağları ezebilecek bir […]